Kayseri'nin Ağırnas kasabası, Erciyes dağının püskürttüğü lavlardan oluşan katman üzerin kurulmuş. Buradan çıkarılan taşlar, çıkarıldıkları zaman yumuşak olduğu için kolay şekil verilebilmekte. Selçuklu'lardan günümüze dek, kasaba halkı geçimini taş işçiliği ile sağlamış. Mimar Sinan'ın da çocukluğu burada taş ustalarının arasında geçmiş. 

Sinan'ın dedesi, babası da  taşçılık ve dülgerlik yaparlarmış. Yüzyıllar öncesinde atalarımız, ırk ve din farkı gözetmeden, hoşgörü ve barış içerisinde, birlikte yaşamanın güzelliğini tatmışlar. Kimse kimsenin inancına, kökenine karışmamış. 

Sinan küçük yaşlarda  çok yetenekli olduğunu kanıtlamış. En zor problemleri bile kafasından yaparmış. Çok güzel resim çizermiş. Yaşlı başlı ustalar, yapacakları işlerde küçük Sinan'a danışırlarmış. Bir bağa, bahçeye su yolu mu yapılacak,  kanalların nerelerden geçmesi, nereye kemer yapılması gerektiğini Sinan gösterirmiş. Bir temel mi atılacak, eğrisini, doğrusunu Sinan bir bakışta söylermiş. 

Osmanlılarda, asker, sanatçı veya devletin çeşitli işlerinde hizmet etmek üzere yetiştirilecek çocuklar, küçük yaşlarda ailelerinden alınırlar, yeteneklerine göre eğitimden geçirilirlermiş. Yavuz Sultan Selim'in bir buyruğu, Mimar Sinan'ı Ağırnas Köylü bir taş ustası olmaktan kurtarmış. Koca Sinan olmasının yolunu açmıştı. Sinan yakınlarına, bu olayı anlatırken: 

"Ben , Sultan Selim Han'ın saltanat gül bahçesinin devşirmesiyim. Kayseri sancağından ilk kez onun zamanında oğlan çocuğu devşirilmişti ve devşirilen erkek çocukların ilki de bendim. Acemi oğlanları arasında, yeteneğim ve düzgünlüğüm sayesinde seçilip dülgerliğe heveslendim..." dermiş. 
İstanbul'a getirilen çocuklar, saraylara taksim edilmişler.  Buralarda öğretim ve  eğitim görecekler, daha sonra, yeteneklerine göre görev alacaklarmış. Sinan, İbrahim Paşa Sarayı'nda dülgerlik ve yapıcılık eğitimi almaya başlamış. 

Sinan, "acemilik"dönemini dokuz yılda bitirmiş. Yavuz Selim'in Çaldıran seferinde ordu ile Sivas, Erzurum, Amasya ve Tebriz gibi şehirlerdeki mimari eserleri inceleme fırsatı bulmuş. Çaldıran Zaferi'nden sonra 25 yaşlarında asıl yeniçeriliğe geçmiş. Mohaç seferinden sonra Bağdat'a giderken, Van Gölü'nden orduyu geçirmek üzere kayıklar ve gemiler yapması için Mimar Sinan görevlendirilmiş. Boğdan seferinde Prut nehri üzerine 13 gün içinde mükemmel bir köprü yapmayı başarmış. 1538'de Sinan mimar başı olmuş. Elli yıl bu görevde kalmış ve dört yüz esere imza atmış. 1588 yılında vefat eden Mimar Sinan'ın büyük şöhretine ve kazandığı servetine rağmen, öldüğünde hiç parası yokmuş.

Her devirde olduğu gibi o zamanda dehaları kıskanan insanlar varmış. Bunların dedikoduları Kanuni ve Sinan'ı karşı karşıya getirmiş.. İlki Şehzade Camii'nin yapımı sırasında yaşanmış. Padişaha, Sinan'ın camiide alem yaptığını söylemişler. Kanuni  hışımla gitmiş. Gerçekten de Sinan caminin ortasında oturmuş nargile içiyormuş. Padişah'ın hırsla geldiğini gören Sinan, ona bakın der gibi işaret etmiş. Kulaklarında borularla kubbe çevresinde aşağıdan nargile sesinin gelip gelmediğini dinleyen işçiler varmış. Sinan kubbede ses yansımasını ayarlıyormuş. 
Sinan'ın Kırkçeşme projesinin yapımında da  istemezleri. "O su yolu değil ayak yolu bile yapamaz" demişler, projenin hayal ürünü olduğunu, Devletin parasını boşuna harcandığı Kanuni'ye sürekli söylemişler. Ama Kanunî, Sinan'ı ziyaret etmiş ve projenin ayrıntılarını yerinde görerek iyice dinlemiş. Projeye ve Sinan'a güvenmiş. 

Sinan suyu İstanbul'a taşıyan kişi olmuş. Bu kez, dedikoducular suyun taze olmadığını ileri sürmüşler fakat padişah bu söylenenlere aldırmamış. Sonuçtan öyle memnun olmuş ki,  Sinan'a bu hizmeti için kendisinden bir şey dilemesini söylemiş. Sinan, kendi evine özel bir su tesisatı yapmak için izin istemiş. Kanuni kabul etmiş. Sinan'ı kıskananlar yıllar sonra Kanuni'nin torunu III. Murad devrinde Sinan'ın kaçak yollardan evine su getirdiğini ve yargılanması gerektiğini söylemişlerdir. Elinde Kanunî'nin iznini ispatlayacak belgesi olmayan Sinan,  yaşlı haliyle zor günler geçirmiş. 

Sonra ne mi olmuş? Ne olduğunu ve Süleymaniye'nin öyküsünü Azmi Güleç'in bir şiiriyle başlayacağımız yarınki yazımızda  anlatalım.