Dün İstanbul'un düşman işgalinden kurtuluş yıldönümü idi...

Artık kurtuluş yıldönümlerini umursamaz olduk... Zoraki yapılan bir tören dışında kurtuluş günlerini maalesef unuttuk...

Aslında asla unutmamamız gereken bir dönemdeyiz...

Etrafımız ateş çemberi...

Suriye'nin, Irak'ın durumu malûm... Milli kurtuluş ruhuna her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

Suriye'de iç savaş var... İç savaştan öte, uluslararası güçlerin meydan muharebesi yaptığı arenaya çevrildi...

Eli ayağı tutan, askerlik çağındaki gençlerin büyük çoğunluğu Suriye'den kaçtı...

Parası olanlar, Avrupa ülkelerine, az parası olanlar veya hiç olmayanlar ise Türkiye'ye sığındı... Türkiye'de şu anda ne kadar Suriyeli olduğunu kimse bilmiyor...

Denebilir ki, iç savaş var, can derdinden kaçmışlardır...

Ülkelerini savunması gereken Suriyeli gençlerin İstanbul'da veya Türkiye'nin tatil bölgelerinde gününü gün etmelerinin savunulacak hiçbir yanı yok...

İşin daha da hazin tarafı...

40-50 kişilik Suriyeli gençler, önceki gün İstanbul Aksaray'da toplanıp, "Suriye Suriye" diye slogan attılar.

Türkiye'de, İstanbul'un göbeğinde, ne olduğu belirsiz bir grubun "Suriye Suriye" diye slogan atmasının kabul edilebilir bir tarafı yok... Buna izin verilmesi tam bir garabet...

Suriye'den kaçıp İstanbul'da Suriye milliyetçiliği yapmak, "Suriye Suriye" diye slogan atmak ise ayrıca bir aymazlık... Ülkeni çok seviyorsan, kaçmayacaksın... Adam gibi ülkeni savunacaksın...

Ülkeni savunamıyorsan ukalalık yapmayacaksın, en azından edebinle oturacaksın...

Bizimle ilgili asıl önemli boyutu ise...

Bu olay bize ibret olmalı...

Vatanına sahip çıkmazsan, milli ruhtan yoksun kalırsan...

Düşmanlar ülkende kol gezerken sıvışıp kaçarsan...

Sonun böyle olur...

Bu durum ibretlik bir derstir...

Milli ruh yoksa vatan da yoktur...

***

Nezahat Onbaşı

Nene Hatun, Halide Edip, Erzurumlu Kara Fatma, Adile Onbaşı, Kara Ayşe ve daha niceleri... Onlar Kurtuluş Savaşının sembol kadın kahramanlarıydı. O listede adı çok anılmayan; ama daha küçük bir kız çocuğu iken cephelerde at süren, çarpışan bir de Nezahet Onbaşı vardı.

Nezahat Onbaşı, babasıyla Geyve Savaşı, Konya İsyanı, I. ve II. İnönü Savaşları ile Sakarya ve Gediz muharebelerinde gösterdiği kahramanlıklarla anılıyor. Yaşı küçük olduğu için Cumhuriyetin kadın kahramanlarının listesine bile çok sonraları girebildi. Çünkü o Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin İstiklâl Madalyası ile ödüllendirmeye karar verdiği ilk çocuktu, daha doğrusu ilk çocuk kahramandı.

Nezahat Onbaşı`nın hikayesi aslında Çanakkale Savaşı günlerine kadar uzanıyor. Savaş yıllarında annesi Hadiye Hanım daha 24 yaşındayken ince hastalığın (verem) kurbanı olur. O günlerde İstanbul işgal altındadır küçük kızın babası Albay Hafız Halit Bey ise cepheden cepheye koşmaktadır. Hafız Halit Bey bir müddet sonra komutasındaki 70. Alay ile Anadolu'daki Milli Mücadele saflarına katılma kararı alır. Kızını da yanında götürmek zorunda kalır. Küçük Nezahat, daha 9 yaşındayken cephelerle tanışır.

At sırtında geçen ilk günün gecesinde donma tehlikesi atlatır. El bebek gül bebek büyüyeceği bir dönemde öksüz kalmıştır. Hafız Halit Bey küçük kızını kimseye emanet edemeyeceğini düşünerek cephelerde büyütür. Küçük Nezahat askerlerden at binmeyi silah tutmayı öğrenir. Tam üç sene cephelerde babasının komutasındaki her muharebeye katılır. 70. Alay'ın simgesi olur. Cephede Mustafa Kemal Atatürk'ün ve İsmet İnönü'nün de dikkatini çeker.

İstiklâl Savaşı başladığında Alay Komutanı Albay Halit'e Yunan askerleriyle en çetin çarpışmaların yaşandığı Gediz hattını müdafaa görevi verilir. Minik Nezahat yanı başında süngü süngüye çarpışan Mehmetçik'in şehit oluşunu görecek kadar savaşın içindedir. Gediz cephesi, Yunanlılara karşı ilk yenilginin alındığı cephelerden biridir. Ancak Türk askeri, düşmanın lojistiğini kesmek için verdiği mücadeleyi sonuna kadar sürdürür. Zor anlar yaşanır. Tarihe kaybedilen muharebe olarak geçen Gediz cephesinde sadece bir alay başarılı olur. O da Hafız Halit Bey`in kumandasındaki 70. Alay'dır. Küçük Nezahat'ı onbaşı yapacak daha sonra onu Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsülerindeki tartışmalara taşıyacak en önemli olaylardan biri de bu sırada vuku bulur.

Türk askeri Yunan saldırıları karşısında zor anlar yaşamaktadır. O sırada cepheden kaçmayı düşünenler bile olur. Yaklaşık 600 kişilik alayı ile en zor sınavı veren Hafız Halit umutların tükendiği noktada atıyla askerlerin önünü kesen küçük kızı Nezahat'ı bulur. Minik ama vatan sevgisiyle dolu yürek cephe gerisine kaçmaya çalışan askerlerin karşısına duvar gibi dikilir ve ağzından şu sözler dökülür: "Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum siz nereye gidiyorsunuz?"

Babasına destek olmak isteyen bir çocuğun gayreti, kahramanlığın da ötesindedir. Atın üstündeki küçük kız askerlerin yüzüne tokat gibi bir gerçeği, "vatan sevgisini ve şehadeti" haykırınca hepsi geri döner. Çoğu cephede şehit düşer. Gediz muharebesi kaybedilse de Yunan askerinin Anadolu'nun içlerine kolay sızması geciktirilir. Küçük Nezahat sınavı kazanmıştır. Artık o elinde oyuncaklarıyla askerin arasında gezen bir kız çocuğu değil 70. Alay'ın Nezahat Onbaşısı`dır.

Kahraman Nezahat Onbaşı, 24 Eylül 1994'te GATA'da hayata veda eder.

***

TEBESSÜM

Asker

Doktorun biri bir doğuma girer. Doğum yapan kadına nasıl davranması gerektiğini anlattığı sırada bebek gelmeye başlar.

Doktor, bebeğin kamuflajlı, botlu ve silahlı olduğunu görünce hiddetle kadına sorar:

- Hanım; bu bebeğin hali ne böyle, tam teçhizat?

Kadın hiç istifini bozmadan cevaplar:

- Her Türk asker doğar...

****

GÜNÜN SÖZÜ

Bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlerin avıdır. -Atatürk