Yurdun dört bir yanını gezdim. Ama o kentle gönül bağım olmasına rağmen gitmek nasip olmadı. Kaç kez biletimin alınmasına, kalacağım otelin belli olmasına ve Amasya'daki arkadaşlarımla konuşup randevulaşmama rağmen nasip olmadı. Ferhat'ın külünk sesleri hep hayalimde kaldı. Ama onlarca belgeseli izlerken Amasya'yı adım adım gezdim. 

Kuş Köprüsü... Benim duygu ikliminde öylesine yer etmiştir ki, hüzünler sarmalında Özkan Yalçın'la Yeşilırmak'ın akışını düşlemişimdir:

"Dün akşam köprüden geçerken gördüm.
Çok çakır gözlüydü ve dal gibiydi.
Onu gençliğimin ipiyle ördüm.
Tezgâhtan inmemiş son şal gibiydi.
 
Ki Şirin olamaz olsa Aslı'ydı!
Anlamak mümkün mü neden yaslıydı?
Bakışları süzgün rengi, rengi pusluydu,
Avcılardan ürkmüş maral gibiydi.
 
Belki suya bakıp hüsnüne dalmış,
Üç asır sonrası kendine gelmiş.
Bütün makamlardan çok fazla çalmış;
Uşşakta dem tutmuş kaval gibiydi.
 
Ve Yeşilırmak'ın en dar yerinde,
Gülerken ben öldüm gamzelerinde.
Dedem Korkut kızlarının dilinde,
Gecelere sürmüş masal gibiydi."

İşte Özkan'ca düşlediğim Kuş Köprü'nün bir sevda romanı olmalıydı, yoksa yazılmalıydı. Bunu yazmak bir Amasyalıya yakışırdı. 
Nitekim gerçek oldu. Yazıldığını birkaç ay önce gördüm. Sanatın birkaç dalında başarılı yolculukta olan Sencer Olgun'un "Kuş Köprü" adlı romanı Mihrabad yayınları arasında çıktı. Sevindim, duygulandım. 

Sencer Olgun, Amasya'nın Suluova ilçesinde doğup büyüdü. Çocukluk yıllarındayken sinema oyuncusu olmayı hayal etmişti. Ama şarlar onu öğretmen olmaya zorladı.  Öğretmenliğinin yanı sıra Devlet Ders Kitapları yazarları arasında bulundu. Sonra ikinci üniversite olarak "Radyo ve Televizyon Programcılığı"nı bitirip medya sektörüne geçti.  Birçok kanalda, kültür ağırlıklı televizyon programlarını hazırlayıp sundu. İnternet gazetelerinde de köşe yazarlığı yaptı. 

Televizyon programı yapım ve sunuculuğunun yanında şair kimliği ile çeşitli belediyelere, eğitim kurumlarına ve sivil toplum kuruluşlarına şiir programlarına katıldı. Televizyon programı yapım ve sunuculuğunu sürdürürken, bazı dizilerde roller de aldı. Evli ve üç çocuğu bulunuyor. Şiirleri "Sen Yoksun" adıyla kitaplaştı. "Kuş Köprü" ilk romanı. 

Kuş Köprü'nün Selçuklu Sultanı II. Mesud'un annesi Hondî (Hundi) Hatun tarafından yaptırılmış olduğu biliniyor. Köprü kısmen kesme taş, kısmen de tuğla kullanılarak dört gözlü olarak yapılmış. Basık yuvarlak kemerler hemen hemen aynı büyüklükte. Selyaranlardan biri çok köşeli diğerleri ise yuvarlak. Kaynak yönündeki selyaranlardan ortadakinde lahit parçaları olduğu anlaşılan şpolien malzeme görülüyor. Bu köprü, her Amasyalı için bir ayrı anlam ve anılar yumağının mekânı. Nice sevdalara tanık olmuş. 
Sencer Olgun "Kuş Köprü" romanına zaman şeridinin 1989'undan itibaren başlamış. Ali ile Zeynep'in aşkını dramla bitirmiş. Hayat anaforunda aşkına ve inancına sahip çıkma mücadelesi olan romanın kapak yazısı şöyle: 

 "...Bu konuşmalar sırasında Ali soğuk soğuk terler döküyordu. Bugüne kadar bu denli çaresiz ve yapayalnız kalmamıştı. Babasının dediği gibi hayatı tüm acı yönleriyle öğrenmişti hem de bu genç yaşında. Kendisinden çok ailesi için hatta Zeynep için endişelenmeye başladı. Korucu Şehmus'un anlattığı şeyler gerçekleşir ve sevdiklerine bir zarar gelirse o zaman kahrından ölürdü. Onca insanın kendi aleyhinde şahitlik yapması durumunda tek başına kendisini nasıl haklı çıkarabilirdi?.." 

Akıcı bir dili ve sürükleyici bir üslubu bulunan Kuş Köprü'yü, edebiyatseverler bir çırpıda okuyacaklar. Anadolu iklimini ve insanlarımızın hasbi yaşayışını dile getiren eser, aslında bizim hikâyemiz.