Kaynağını millî sanattan alan bir şiirin şairi Cahit Külebi. Hem toplumculuğun, hem romantizmin doruğuna onun dizelerinde ulaşabilirsiniz. Yurt sorunlarını, halkımızın yoksulluğunu, talihsizliğini, perişanlığını Külebi’nin şiirlerinde burum burum burkularak okuyabilir, yaşayabilirsiniz. Ama, o şiirlerde, halkın sefaletini ideolojik malzeme yapmak için, atılan sevinç çığlıklarını duyamazsınız. O şiirlerde yalnız insanımızın kötü kaderi değil, onun bütün ruhu, adeta özü vardır.

“....Irmaklar gibi uzaklaşır / Bir türkü kadar uzak / Tekerler iki iz bırakır / Hamutlar şak şak eder, dön geri bak!” Evet Cahit Külebi, ancak bir türkü kadar uzaktır halkına. Halkın dilini, yalın, pürüzsüz ve içten seslenişiyle, ince benzetmeleriyle aydının dili yapan sanatçı o. “.... Orada derenin içinde / İki üç akça kavak / Tekerler döner, başım döner, / Kavaklar yeşeriyor, dön geri bak! // Orada, derenin içinde / İki üç çırılçıplak / Alçacık damı düşündükçe / Gözlerim yaşarıyor, dön geri bak!...”

Bakan değil, gören göz 1917 Zile doğumlu Cahit Külebi. Bir türkü kadar uzak değil, türkünün kendisi:
“....Ne yıldızlar kaynaşır gökyüzünde.
/ Ne sevdayla dolar taşar
gönüller, / Bir rüzgâr eser ki
bıçak gibi / El ayak şişer. / Sivas
yollarında geceleri / Ağır ağır
kağnılar gider. ....”

Dağları, ovaları, yaylaları, bayırları ile, en verimli, en çorak topraklarıyla bizim memleketin ozanı sesleniyor. Kekiği, çiğdemi, madımağı ile bizim ellerin bakan değil, gören gözü o. Kuşkusuz, gönlünün özü, şiir olup karşımıza çıkıvermiş. Önce Cahit Külebi’nin ağzından şiirin öyküsünü okuyalım:

“Benim inatçı tabiatım yüzünden,
hiçten çıkmıştı tartışma..
Ona; ”bağışla beni haksızım..
Yalnız bırakma, konuş benimle“
diyememiştim. Hissettiklerimi
söyleyemezdim, yapımda var
bu.. İşte ”Hikaye“ adlı şiirim o
gece, hem de yanım saat içinde
ortaya çıkıverdi..
....İşte o gece, eşimle kavga
ettiğimiz o gece, içim içime sığmıyor,
vicdan azabı çekiyordum.
Kendimi suçlu buluyordum. Haksızlık
etmiştim. Sabaha kadar
uyuyamadım. Masamın başına
geçip bir çırpıda ”Hikaye“ şiirini
yazdım. Eşim sabahleyin masanın
üstündeki şiiri görünce eline
aldı...” ( Bir Şiirin Hikâyesi, Feyzi
Halıcı, M.E.B. Yayınları İst.
1996 Syf:129)
“.......
Benim doğduğum köylerde /
Şimal rüzgarları eserdi / Ve bu
yüzden dudaklarım çatlaktır, /
Öp biraz.. // Benim doğduğum
köyleri / Akşamları eşkıyalar basardı
/ Ben bu yüzden yalnızlığı
hiç sevmem / Konuş biraz... //
Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin
/ Benim doğduğum köyler
de güzeldir. / Sen de anlat doğduğun
yerleri / Anlat biraz...”

Eşi Süheylâ Hanım, şiiri okuyunca gülmeye başlar. Kavga ve küskünlük biter. Öğretmenlik yaptıkları okulun yolunu birlikte tutarlar. Cahit Külebi, kendisinden aşağı yukarı dört yüz yıl önce doğmuş, bir Karacaoğlan gibi resim yapıyor: “Senin dudakların pembe / Ellerin beyaz / Al tut ellerimi bebek / Tut biraz. .... // Benim doğduğum köylerde / Buğday tarlaları yoktu / Dağıt saçlarını bebek / Savur biraz...”

Bakan değil, ancak gören bir göz buğday tarlalarında başakların dalgalanışını, rüzgarın önünde sevgilin saçlarının savruluşuna benzetebilir. Onun bütün şiirlerindeki seslenişi içten mi içten; benzetmeleri ince mi ince, çekici mi çekici... Cahit Külebi’nin şiirleri herkesin söyleyebileceği, kolay, yapmacıksız sanırsınız. Ama yanılırsınız. Şeyh Galip’in dizeleri sizi çarpıverir: “Zannetme ki şöyle böyle bir söz / Gel sen dahi söyle böyle bir söz.” Cahit Külebi için şiir zor bir iştir. Türk halkını yaşayan Cahit Külebi, ciltler dolusu kitaplara sığmayan duyguya sadece altı kelime ile yansıtır ki, iliklerinize kadar titrer, coşarsınız:
“Davullar zurnalar döğende,
Biz seni hatırlarız”
İşte saf şiir, işte has şiir budur.
Çok kolay bir söz ama, kimsenin
söyleyemediği bir söz. Özgür olmayan
bir yerde, davullar zurnalar
döver mi? Asker ocağına davul
zurnasız gidilir mi? Yüce Atatürk’e
bundan güzel şükran duygularının
anlatımı olur muydu?
“...Kamyonlar gelir geçer,
kamyonlar gider / Toz duman
içinde, / Şavkı vurur yollara. ..”
diyordu Sivas yollarını anlatırken.

20 Haziran 1997’de kaybettiğimiz, şiirimizin doruklarında yaşayan koca ozanın ışığı bol olsun.