Nasıl kara günlerden geçiyoruz farkında mısınız? Altı üstü bir belediye seçimi oldu. Hoş öncesinde de ülkenin durumu parlak değildi. Yaklaşık 20 günde bu kadar olayın üst üste geldiği 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonu, Ergenekon, 15 Temmuz vs. gibi olaylar dışında bu kadar yoğun gündem olmamıştı. Bunlar ancak dizilerde göreceğimiz türden olaylar. Ama hani Fransızlar diyor ya "Hiçbir felaket tek başına gelmez" diye işte bizim yaşadıklarımıza aynen uyuyor.

'BEKA' SORUNLARI

Belediyenin görev tanımları arasında yer alan "sokak süpürmek, çöp toplamak, inşaat ruhsatı, park-bahçe vs açmak, ulaşım" gibi son derece basit işlerin bir "bekaa" sorununa çevrilmesi bu açıdan yaşadığımız şu günlere nasıl da uyuyor değil mi? Önce birkaç saatte sayılan Türkiye oylarından hemen sonra günlerce sayılamayan zırt pırt itiraz edilen iki ilçenin oyları... Ardından kim başkan olacak tartışmaları, belediye başkanlarına sahip çıkmayan iki parti lideri ve zorla alınmış mazbata -ki onun da ne kadar başkanın elinde kalacağı belli değil.- Başlangıçta yapılan "Silahları alacak her yeri yakıp yıkacaklar" söylemleri, sonra ortadan bir süre kaybolup sözleri unutturma girişimleri ve nihayet ülkenin ana muhalefet partisinin liderine atılan yumruk...

BİR YUMRUKTAN BİR ŞEY OLMAZ

Oysa nasıl da YSK'nın AKP ve MHP itirazlarının bir kısmının "ret" edilmesiyle bütün dünyaya "Bakın nasıl da demokratik bir ülkeyiz. Bir de diktatör diyorsunuz, bizim bile itirazlarımız reddediliyor" göstermelik artistliği... Demek ki neymiş hiçbir şey göründüğü kadar yanıltıcı olamazmış. Zira demokratik ülkelerde biri suç işlerse cezalandırılır tabii bu bizim yaşadığımız coğrafya için pek geçerli değil. Bakınız Osman Sarıgün denen şeref, haysiyet yoksunu zatın "sevmediği" muhalefet liderine gösterdiği tepki... Nasıl da biliyordu bir yumrukla cezaevine girmeyeceğini. Üyesi olduğu partiden ve yumruk atan eli öpenlerden belliydi. Alışmadık merak etmeyin, alışmayacağız da. Her güzel şeyin bir sonu var çünkü iktidar da biliyor. Sadece durumu uzatmaya, "haysiyetlerini" kurtarmaya çalışıyorlar. Bu yüzden de olabildiğince saldırgan ve çirkin davranıyorlar. YSK'nın henüz görüşmeye ya da incelemeye aldığı "oy, sayım" görüşmelerinin sonuçlarına ilişkin yapılan yorumlardan belli değil mi?

TEMİNAT MEKTUPLARI

Seçim tekrarı için elinden geleni yapan iktidar ve küçük ortağı ihtimal var ki bu durumu da kendi lehlerine çevirecek. Olsun, çevirsinler. Çünkü "İstanbul'u kaybeden Türkiye'yi kaybederdi." Bunu göze alabilecek durumları henüz oluşmadı. Her ne kadar Batı artık iktidarı gözden çıkarmış olsa da demek ki henüz koşullar oluşmadı. Belki ülkenin ekonomik olarak tamamen batmasını bekliyorlardır. Zira Batı özellikle ABD, Türkiye'den ne kamu, ne de özel bankaların teminat mektuplarını kabul etmiyor. Gerekçe olarak da "Ekonominiz bu mektupları kabul etmemiz için güçlü" değil diyorlar. Durup dururken 30 ABD'li işadamının Türkiye'ye gelmesinin altında ne yatıyor olabilir bu durumda. Ülkenin büyük işadamları da önlerini göremediği için -ki bizim ülke hariç tüm dünyada sermaye öngörür- bavulları kapıların arkasında ve bagajlarında bekliyor. Bu nedenle seçimin tekrarlanması durumunda kesinlikle ve kesinlikle oy kullanmayacağımı buradan bildirmek isterim. Hatta çevremde oy kullanmak isteyenlere engel olacağımı da açıkça belirtirim. Çünkü bir "kıçıkırık" oya sahip olamayan bırakın Türkiye'yi İstanbul'a bile sahip olamaz. Benim oyumunu kimi ne kadar etkileyeceği konusunda ise umurumda değil, sadece "Bir oy bir oydur" diyenlere duyurmak istedim.

BELEDİYENİN ÖNCELİĞİ UYUŞTURUCU

Ülkenin kara günleri seçim, sayım, oy, başkanlık vs. ile sınırlı değil maalesef. 5 yaşındaki çocuğu kanlar içinde bırakan tecavüzcü, metrobüste kadının üzerine boşalan sapık, iş yavaşlatan ancak İBB'nin farkında olmadığı toplu ulaşım araçları, caddelerde "drift" yapan magandalar, nedeni bir türlü anlaşılamayan çatı yangınları, intiharlar, denizden çıkan cesetler, polislerin göstericilere "orantısız şiddeti", cezaevlerindeki açlık grevleri, ölümler, belediye yolsuzlukları, hırsızlıklar, kimlere verildiği belli olmayan ihaleler, muhalefet lideri saldırıya uğrarken "Yakın bu evi" diye bağıranlar (insan demek istemiyorum)... Öldürülen çocuklar, işsiz kalan insanlar... Ve bu yazı yazılırken aklıma gelmeyen daha bir sürü olay.  

TOPLU ULAŞIMDA KAĞNI HİZMETİ

Ama siz illa ki "Biz Emniyet teşkilatının ve STK'ların işini üstlenmek istiyoruz. Bunların tamamını es geçiyoruz önceliğimiz uyuşturucuyla mücadele ve cinsiyet eşitsizliği. Belediyenin görev tanımları arasında öncelikli yer alan işleri sonraya bırakıyoruz" diyorsanız kolay gelsin. Nasıl olsa metrobüs, tramvay, Marmaray, otobüsler yavaş yavaş da olsa çalışıyor.