Amerika, coğrafyamızda İsrail'in güvenliği ve yayılmacı politikalarının gerçekleşmesi yönünde adımlar atıyor.

İki önemli konuya dikkatlerinizi çekelim:

Birisi İran'ın İsrail için tehdit oluşturması.

İkincisi da Suriye'nin kuzeyinde PKK/YPG'lilerin toprak edinerek İran ve Türkiye'ye karşı tehdit oluşturmayı sürdürmesi.

Konu hakkında daha önce yazdığımız yazılarda Yahudi lobisinin Amerika'daki etkilerine değinmiş ve Amerikan yönetiminin coğrafyamızdaki adımlarını da İsrail'in isteği doğrultularda atmaya başladığını vurgulamıştık.

Dikkat edilecek olursa Suriye'nin kuzeyinde PKK/ YPG'li teröristlerin güçlendirilmesi ve korunmasında İsrail varlığını açık biçimde görebilmekteyiz. Çünkü, buradaki yapılaşma hem Türkiye için tehdit oluşturmaya devam edecek, hem de ortaya çıkarılan güç İran'a karşı kullanılacaktır.

Zaten Amerikan başkanlarının İsrail konusunda söyledikleri "İsrail'in güvenliği bizim için önemlidir. Hiçbir müttefikimiz İsrail'in güvenliği kadar önemli değildir" açıklamaları bugün bölgedeki gelişmelerin hangi çerçevede gerçekleştiğini de ortaya koyuyor.

Suriye'nin kuzeyinde oluşturulmaya çalışılan güvenli bölge konusunda Amerika'nın zaman kazanmaya yönelik çalışmalar içinde olması da bir İsrail projesi olarak karşımıza çıkıyor. İsrail, Türkiye'nin bölgede güçlenmesini, önemli bir askeri güç olmasını istemiyor. Kapalı kapılar ardında da düşmanca çalışmalarını sürdürüyor.

Amerikan'ın F-35 projesinden Türkiye'nin çıkarılması kararında da Yahudi lobisinin ağırlığının var olduğu daha önce açıklanmıştı.

Şimdi ise güvenli bölge oluşumundaki kafalardaki soru işaretlerinin giderilmeye çalışılıyor. Burada oluşturulması çalışmalarının da yine İsrail'in güvenliği ve isteklerinin doğrultusunda olduğu iddia ediliyor.

Güvenli bölge konusunda kafalar karışık. Amerika'nın oyun içinde olduğuna dair söylentiler ve açıklamalar da ard arda geliyor. Şebnem Bursalı da son yazısında bölgedeki sıkıntıları dile getirmiş ve şu görüşleri dile getirmiş:

"Bugün ABD'nin "bölgedeki müttefiki" ilan ettiği ve Türkiye'ye rağmen yüzlerce kamyon ağır silah ve mühimmat sağladığı PYD-YPG terör örgütleri; bizim "kırmızı çizgimizdir." Ama; gel gör ki; ABD'nin en başından bu yana "güvenli bölge"den anladığı; PKK-PYD'nin yerleştiği bölgeleri koruyacak şekilde bir bölge oluşumudur. Bu sürecin böyle tamamlanmak istenmesinde ısrar halinde Türkiye'nin bunu kabul etmeyeceği ve tahammül etmeyeceği de çok açıktır. Sözün özü; bugün bölgede yaşananlar 2 asırlık planın hayata geçirilmesi arzusunun devamıdır. Bu rota ve yön de sadece bölge için değil; ABD dahil bütün ilişkilerin yeniden dizaynı şeklinde yolunu bulacaktır. muhatabımız sözünde durmayan, kendi ilkeleriyle ve söz verdiği tüm uluslararası ilkelerle çelişen, stratejik hedefi için stratejik ortağını hedef tahtasına koymaktan çekinmeyen bir ülke. Konuya biraz kitabın ortasından başlamış gibi oldum ama siz, hangi konudan söz ettiğimi anladınız eminim. Suriye'nin kuzeyinde güvenli bölge kurulması ve ortak koordinasyon merkezinin oluşturulmasıyla ilgili sınırlı veya ihtiyatlı bir mutabakata vardığımız ABD'nin bu sürece ne kadar sadık olacağıyla ilgili endişelerden ve alternatiften söz ediyorum. Bir kere şunu kayıtlara geçirelim ki; Türkiye için ulusal güvenlik konusundaki kararlılık, her şeyden önemli ve nihai hedef halindedir. Bundan sonraki söyleyeceklerimizi bu çerçevede değerlendirmenizi rica edeceğim..."

Görüldüğü gibi hiç kimse artık Amerika'ya inanmıyor.

Özetleyelim:

Güvenliğimiz ve bölgedeki terör örgütlerinin etkisiz hale getirilmesi kaçınılmazdır. Oylandığımız ve bölgedeki gelişmelerin İsrail'in projesi olduğu da biliniyor.

O halde ne yapılmalıdır?

Daha önce Milli Savunma bakanı Akar'ın "Gerekirse B ve C planlarımız var, bunları devreye sokmaktan kaçınmayız" açıklaması önemlidir.

Oyalanıyor ve giderek bunun da farkındayız. Her geçen gün Türkiye'nin aleyhine oluyor. Yanı başımızdaki terör örgütü güçlendiriliyor. Bu satırlar yazılırken sayıları 100 bin olan terörist gruplarını sayısının 110 bine çıkarıldığı ve yeni tırlarla da yeni silahların dağıtıldığı haberleri ve görüntüleri geliyordu.

Yapılması gereken neyse yapılmalıdır. Bugün görebildiğimiz gelişmeler B ve C planlarımızın devreye sokulmasıdır. Türkiye, içinde bulunduğu bu çıkmazdan kendi çabası ve gücü ile çıkmak durumundadır. Başka bir çözüm yolunun görünmediği de açıkça ortadadır.