On bir yıl önce Bizim Gazete için yazacağım yazıya şöyle başlamıştım: 

"Derviş sözcüğünün çeşitli anlamları var. Bunlardan birini, "Tanrı'ya ve Tanrı'nın yarattığı en yüce varlık olan insana sevgi ve hoşgörü ile dolu, alçak günülü kişi" olarak özetleyebiliriz. Derviş olmak için bir yola, yani tarikata, bir yol göstericiye, yani  şeyhe bağlanmak koşul olmasa gerek. Varsayalım ki koşul, o zaman anlatacağım kişilerin yoluna vatan, yol göstericisine Atatürk, dergâhlarına vatanın her karış taşı toprağı diyebilirsiniz. Çünkü onlar çağdaş, aydın, Anadolu dervişleridir. Anadolu'nun dört bir yanına aydınlık götürmüşler, geçmişlerini, geleneklerini, göreneklerini geleceğe yansıtmışlardır. Eski deyimle onlar "kökü mazide ati"dirler. Onlar okları, yayları, kılıçları kalem olan günümüzün alp erenleridir. Onlar, sevgide, hoşgörüde sınırsızdır. Ki, benim onca kusurumu hoş görüp, hiçbir zaman "hatırdan geçici" olmamışlardır. Onlar günün değil, gönlün dostlarıdır."
Bu satırların ardından Ankara'da İsa Kayacan'dan, Söke'de Abdülkadir Güler'den, Fethiye'de Ünal Şöhret Dirlik'ten söz edeceğimi eklemiş ve Kayacan'ı anlatmaya başlamıştım: 

"Yerli yerinde bir tanım istiyorsanız, gönül rahatlığı içinde İsa Kayacan'a "Anadolu Basını'nın Duayeni" diyebilirsiniz. Anadolu'nun en uzak köşesinde çıkan bir yapraklık bir gazetede bile İsa Kayacan'ın imzasına rastlayabilirsiniz. Yine Anadolu'nun en uzak bir köşesinden Ankara'ya yolu düşen bir basın mensubunun, İsa Kayacan'a uğramaması, sorununu onunla paylaşmaması, ona danışmaması düşünülemez. Değerli şair Ahmet Tufan Şentürk'ün anlatımıyla bir hayrat adamdır İsa Kayacan. 

........  İsa Kayacan'ın devasa, "İşte Hayatım" adlı eseri geldi. "Bir ömür böyle geçti" diyor ve yaşamının satır başlarını, bir ansiklopedi gibi, artıları eksileriyle; gerçekçi bir yaklaşımla anlatıyordu. Okurken, onun mutlu anlarını onunla yaşadım. Üzüntülerini yüreğimde duydum, zaman zaman gözlerim buğulandı. Onun kader yolculuğu Burdur'un Tefenni ilçesinin Ece köyünden, benimki Sivas'ın Şarkışla ilçesinden başlıyordu. Çizgilerimiz çok yerde kesişiyordu.  "İşte Hayatım"ı bir başka duygusallıkla okumamın nedeni buydu.  Dileğim, İsa Kayacan'ın "Hayatı"nın uzun, esenlik ve güzelliklerle sürmesi..."

Aradan geçen yedi yıl içinde İsa Kayacan'ın birçok kitabı daha yayınlandı. Bir çok etkinlikte birlikte bulunduk. Tarsus'ta Uluslararası Karacaoğlan etkinliklerinde "Karacaoğlan Araştırma Ödülü" aldığımda oradaydı ve beni ilk kutlayanlar arasındaydı.  Ömrünün son günlerine kadar bir karınca gibi durmadı Türk kültür ve sanat dağarcığına bir şeyler taşıdı. Ülkenin en ücre köşesindeki bir gazeteye sizinle ilgili yazdığı bir yazıyı, cebinden posta masrafını karışlayarak size ulaştırıyordu. 
İsa Kayacan'ı kaybettik. Cenazesi, 16 Ekim Perşembe günü, Ankara Yenimahalle Karşıyaka Mezarlık Camii'nde öğle vakti kılınan cenaze namazının ardından aile Kabristanında toprağa verildi. Allah'tan rahmet diliyorum. Nurlar içinde uyusun.