10. Yüzyılda Kazakistan'ın (Türkistan) Yesi kentinde yaşayan Türk tasavvufçusu Ahmet Yesevî, öğretisi ve örnek kişiliğiyle, günümüzde de etkisini sürdüren, insanlık sanatının temelini attı. 

Ahmet Yesevi, yeryüzü öğretmeniydi. Türk ve İslam düşüncesini yoğurarak yaşama sevincine dönüştürdü. Onun öğretisini benimseyen ve adlarına Horasan erenleri dediğimiz gönül ve inanç insanları, Xll. yüzyılda Anadolu topraklarına geldiler. 
Onlar insanların "eşref-i mahlûkat" yani yaratılanların en onurlusu olduklarına inanıyorlardı. Orta Asya'dan Anadolu'ya aydınlık getirdiler. 

Ahmet Yesevi, sahip olduğu olağanüstü niteliklerini, düşüncelerini herkesin anlayacağı temiz Oğuz Türkçesiyle dile getirdi. Onun düşüncesine, öğütlerine cankurtaran simidi gibi sarılan insanlar, manevi olarak eğitildi. İnsanlık duygusu çevresinde birleşti. Masal gibi de olsa, anlatılardan, söylencelerden insanlık adına dersler çıkarıldı.  

Ahmet Yesevi, karşılıklı sevgi, saygı, ilgi, hoşgörü, insanların ortak niteliği olsun istiyordu. Yardım ve cömertlikte akarsu gibi olmak, başkalarının kusurunu örtmede gece gibi olmak, hiddet ve asabiyette ölü gibi olmak... Bunlar evrensel dileklerdi. 

"Sünnet imiş kâfir olsa incitme sen, 
Hüda bizardır, katı yürekli gönül incitenden. 
Allah şahit, öyle kula hazırdır siccin(*), 
Bilginlerden duyup bu sözü söyledim işte." 

Ahmet Yesevi, başka inançtan biri de olsa onu incitmemek gerektiğini,  Allah'ın katı yürekli kalp kıranları sevmediğini, insan inciten, katı gönüllü kimselerin yerinin "Siccin" yani Cehennemin en aşağı tabakası olduğunu söylüyordu. 
Egolardan sıyrılmıştı. İnsanların da benliklerini terk etmesini arzuluyordu. 

Ahmet Yesevi'nin öğretisi ile donanmış Horasan erenleri, Anadolu'da sevgi hoşgörü ortamının oluşmasında ve kültür birliğinin sağlanmasında etken oldu. 

Onlar, onüçüncü yüzyılın Türk tasavvuf dünyasında insan sevgisini,  hoşgörüsünü, mutluluğunu anlatan düşüncelerini her ortamda dile getiriyorlardı. 

Anadolu'ya gelen bu kişilerin, bazıları kırsal alanlara, dağ başlarına, kimsenin olmadığı yol kavşaklarına yerleştiler. Öğretilerini geliştirmek, yaymak amacıyla binalar yaptılar. Toprak işletmeleri ve eğitim ile ilgilenmeleri yöneticiler tarafından da desteklendi. İmkânlar sağlandı. 

Anadolu'ya gelenlerin bazıları da meslek sahibi kimselerdi. Onlar kentlere yerleştiler. Erkekler, Ahi Evran'in önderliğinde "ahilik" meslek örgütünü kurdular. 

Kadınlar ise, Ahi Evran'ın eşi Fatma Bacı Kadın Ana'nın önderliğinde dünyanın ilk kadın örgütü olan "Bacıyan-ı Rum" (Anadolu Bacıları) örgütünü kurmuştu. 

Küçültücü işlerle uğraşanlar, çevresinde iyi ahlaklı olarak tanınmayanlar Ahiliğe kabul edilmezdi. Üyeler, eşitlik ve kardeşlik duygularıyla birbirlerine bağlı ve saygılıydı.

Ahi adayları, bilgi edinme, sabır, ruhun arındırılması, sadakat, dostluk, hoşgörü gibi özelliklerin kazandırıldığı aşamalardan geçilirdi. Bu öğretiden sonra altı ilkeye uymak gerekiyordu: "Elini açık tut. Sofranı açık tut. Kapını açık tut. Gözünü bağlı tut. Beline sahip ol. Diline sahip ol."

Bir başka anlatımla, cömert ol, paylaş, kimseyi açıkta bırakma, başkalarının kusurunu arama, eşine, evine sağlı ol, ihanet etme, cinsel dürtülerinin esiri olma. Başkaları için kötü söz söyleme, kimseyi incitme, diyorlardı. 

Derlerdi ki:

"Hak ile sabır dileyip
Bize gelen bizdendir.
Akıl ve ahlak ile çalışıp
Bizi geçen bizdendir."

Kırsal alanlarda veya kentlerde oluşan bu kurumlar, giderek kültür ve sosyal yaşam merkezleri haline geldi.  Bu merkezlerde insanlığın değer yargıları, gelenek görenek normları oluşturuldu. 

Güzel terbiye, güzel ahlak, nezaket, zarafet, iyi davranış, inanış kuralları standartlaştı. Bu oluşumlarda zamanın ve ortamın olanakları içinde bilgi ve bilim üretildi, yayıldı. 

Bunların hepsi bugün de evrensel insanlık sanatının öğretileri olarak kabul edilebilirdi. 

İran Lideri Ayetullah Ali Hamaney'in Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti, İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri'nin Türkiye ziyaretinin tarihi ve belirleyici bir ziyaret olduğunu söyledi.

Basın toplantısında gazetecilerin sorusu üzerine Bakıri'nin Türkiye temaslarını değerlendiren Velayeti, " Bu ziyaret için Türkiye'nin gösterdiği ilgi ve Ankara'da yapılan görüşmelerin içeriği ve türü bakımından, ziyaret belirleyici bir ziyaret oldu" dedi.

Bakıri'nin lider Ayetullah Hamaney'den sonra ülkenin en üst düzey askeri yetkilisi olduğuna dikkat çeken Velayeti, bu düzeyde bir ziyaretin İran İslam Devrimi'nden sonra ilk kez gerçekleştiğine vurguda bulundu.

İran ve Türkiye'nin iki kadim komşu olarak ikili ve bölgesel ilişkiler konusunda çoklu ortak yönlerinin bulunduğunu kaydeden Velayeti, ilişkilerin gelecekte daha da gelişmesini istedi.

Referandum Irak'ın bölünmesinin başlangıcı olur

Velayeti, Irak Bölgesel Yönetimi tarafından 25 Eylül'de yapılması öngörülen bağımsızlık referandumu için" Bu Irak'ın bölünmesinin başlangıcı olur. İran olarak Irak'ın toprak bütünlüğünü destekliyoruz ve referanduma karşıyız" diye konuştu.