Atalarımız vefalı ve sadık bir arkadaş olarak saydıkları ağacı, yetiştirmişler. Ağaç onları barındırmış, beslemiş, ısıtmış, araç-gereç-silah olmuş. Beşiğinden, tabutuna kadar ağaçla içli dışlı yaşamış. İlk çağ insanları, kendileriyle ağaçlar arasında bir bağ olduğuna ve ağaçların da bir ruhu bulunduğuna inanmışlar. İşte bunun için çocuk doğduğu zaman adına bir ağaç dikilmiş, bu ağaç onun yaşayışının sembolü olarak kabul edilmiş. Mezar başlarına, evliya türbelerine ağaç dikme geleneğinin kaynağı bu olsa gerekir.

"Büyük cevizin dibi / Ne durursun el gibi" diyor bir Erzincan türküsü. Lütfen ağaçlara da el gibi durmayalım. Onların gölgesinde bir mitoloji yolculuğu yapalım:

Mitolojiye göre ağaçlar tanrıların ve özellikle orman perilerinin meskeni kabul ediliyordu.

Sümerlerde kâinat ağaç biçiminde tasavvur edilmişti. İsrailoğullarına göre cennette iki kutsal ağaç vardır ki, bunlardan birisi iyiyi kötüden ayırırdı, diğeri hayat ağacıydı. Ağaca en anlamlı ve gerçekçi yaklaşımı  İslam ananesinde görmekteyiz. Çocuk yetiştirmek, kitap yazmak ve ağaç büyütmek önemli sayılmış.  Hurma ağacı, İslam'da ağaca verilen değerin ve onu kutsallaştırmanın en güzel örneklerinden biri. Cennette Sidre'de bulunan ve dalları bütün Cennet'i gölgeleyen Tuba ağacından da söz edebiliriz. Anadolu'da hurma ağacını bulmak mümkün değil ama her dere boyunda iğde ağaçlarına rastlayabilirsiniz.

İçerisinde iğde ağaçlarının vücut bulduğu türkülerin sayısını bilen var mı? Bir Çorum türküsünü ben hatırlatayım:  Ahmet Turan Şan bir Çorum türküsünü okuyacak:

"İğdenin dalları yerdedir yerde
Gız siyah kekilin yüzüne perde..."

Zekeriya Peygamber'den Geyikli Baba'ya kadar pek çok efsanemizde ağacın açılarak içine insan sakladığı motifi var. Dokuz Oğuzların menkıbesinde ise, ağacın insan doğurduğu rivayet edilmekte. İlk çağlardaki ağaca tapma dönemlerini de göz önüne getirirsek "Ağacın maddi yeri toprak, manevi yeri göktür," diyebiliriz.

Sevgili okuyucular, türkülerimizi küçümsemeyin. Bakın şu Azeri türküsünün nakaratına. Size de temmuz sıcağında bir ağaç gölgesi rast gelsin.

"Yüce dağlar başında ceylan balalar
Ceylanın balasın ohçu yaralar
Niye men ölmüşem ki seni alalar

Ağaç olaydım
Yolda duraydım
Sen geçen yollara
Gölge salaydım"

Ağaç sevgisi Türk Folklorunun bütün ürünleri içerisinde yer almakta. Halk şiirinden türküsüne, manisinden, atasözüne, masalından hikâyesine, takviminden hekimliğine kadar folklorumuzun akla gelen her alanda orman ve ağacın yer aldığı görülmekte. Halkımızın ağaca verdiği önemin bir göstergesi birçok yerin adını ağaçlardan almış olması. Bir örnek vermek için yalnıza çam ağacıyla ilgili yerleşim alanları arasında; Çameli, Çamiçi, Çamlıbel, Çamlıdere, Çamlıhemşin, Çamlıkaya, Çamlıyayla, Çambaşı ve Çamoluk'u saymamız mümkün.

Bu yerlerin hepsi bir türküye de konu olmuş. İşte Ordu'nın bir kına havası: "Çambaşına çıktım çıram yanmadı / Mektup

Dede Korkut Hikâyelerinde da ağaç kültü göze çarpar. Salur Kazan'ın oğlu Uruz ağaca şöyle sesleniyor: "Ağaç ağaç dersem sana, arlanma ağaç! / Mekke ile Medine'nin kapısı ağaç! / Musa Kelimin asası ağaç; / Büyük büyük suların köprüsü ağaç; / Kara kara denizlerin gemisi ağaç; / Şah-ı merdan Ali'nin Düldülünün eyeri ağaç; / Zülfükârın kını ile kabzası ağaç; / Er olsun, avrat olsun, korkusu ağaç; / Başını alıp bakacak olsam, başsız ağaç; / Dibini alıp bakacak olsam, dipsiz ağaç..."

Ağaca karşı söylenen bu sözlerde Musa Kelim, Şah-ı Merdan Ali gibi sözler çıkarıldığında Altaylı Şamanların kutsal ağaçlar için söyledikleri ilahiler karşımıza çıkıyor.

Uzun söze ne hacet. Bizim sayfalarca anlatmak istediğimizi Âşık Veysel birkaç dörtlüğe sığdırmış:

Yel estikçe dalgalanır dalları
Türlü türlü seda verir ağaçlar
Tertip olmuş kuğu gibi dilleri
Türlü türlü seda verir ağaçlar

Bahar gelir yaprak açar yaz olur
Aşka düşen ateş olur köz olur
Kaval olur keman olur saz olur
Türlü türlü seda verir ağaçlar

Şiirin devamına yerim kalmadı. Bulun güzelliğini yaşayın. İki gündür demek istediğim şu:    Ağaç eski bir geleneğin devamı olarak halkımızın hayatında bir andaç görevi de yapmakta. Çocuk doğduğunda, sünnet olduğunda, düğün yapıldığında, bir yolculuğa çıkılacağı zaman ağaç dikiliyor. Artık onun tutması büyümesi için elden gelen yapılıyor. Ağaç boyattıkça, hatıralar canlanıyor.  Unutulmamalı ki, her fidan bir ormanın başlangıcı. Yeşili bol olan bir ülke, sağlıklı hayat ve sağlıklı çevre için gerekli. Bin bir güçlükle yetişen ormanlarımızı korumalı, her karış toprağı yeşillendirmeliyiz. Bir dikili ağacımız olsun.