Yaşınız ilerledikçe öğrendiğiniz her kavramın anlamı değişiyor. Bu yazıyı çeşit çeşit yalnızlığı hissettiğim bir anda yazıyorum. Hepsi bize birilerinden kalıyor. Türkçe başka başka sözcüklerle tanımlıyor bu durumu. Örneğin yetim sözcüğü babası ölmüş çocukları anlatıyor. Öksüz sözcüğü annesi ölmüş çocukları. Böyle sözcükler başka dillerde var mı bilmiyorum? Konuştuğum dilin gelişmişliği ve ağzımızda tatlanan Türkçe'nin sesiyle Dağlarca'yı anmak gerekiyor; 
''Türkçem, benim ses bayrağım''

Belki de ömür dediğimiz süreç biriktirdiğimiz yalnızlıkların toplamı. Ve ömrümüz bizlere bunu öğreterek geçip gidiyor. Birkaç yıl önce aklınıza gelmeyen annenizin gideceği, sizi bu dünyada bir başınıza bırakacağı durumu gerçekleşmiş ve siz yeni bir yalnızlığı benliğinizde, ruhunuzun her köşesinde, sizi oluşturan her hücrede sınamaya başlamışsınızdır. Artık adınızın önünde ''öksüz'' sıfatı vardır.

Ortaokul veya lisede açılamadığınız, aşık olduğunuzu söyleyemediğiniz kişiden; hiç konuşmadan size kalan yalnızlık bambaşkadır; aşkınıza karşılık veren ve sizi bir yerlerde bırakan kişiden kalan bambaşka.  Bin türlü yalnızlıktan payımıza düşeni sırayla yaşıyoruz.

Yaşınız ilerledikçe ödediğiniz bedellerin sizde açtığı yaralar daha zor iyileşiyor. Bir yandan yaşadıklarınız çoğalıyor, bir yandan anladıklarınız. Her geçen gün anlamaya ve yalnızlaşmaya devam ediyoruz. Bir gün babanız gidiyor ve bu yalnızlıktan size ''yetim'' sıfatı kalıyor. İşte yeni bir kavram, yeni bir yalnızlık. Hiç itiraz etmeden bunu da yaşayıp öğrenmeye başlıyorsunuz.

Bu durum sadece yalnız kalmamızla ilgili değil. Bizler de birilerini yalnız bırakıyoruz. Geçtiğimiz her sokakta, lambalardan dökülen sarı ışıkların altında arkamızdan bakan insanlar bırakıyoruz. Bizden de birilerine yalnızlık kalıyor. Bazen istemeden bazen de isteyerek yapıyoruz bunu. Burada yazdığım her yalnızlık sözcüğünün birilerini rahatsız ettiğini biliyorum. Ben söyleyeyim ya da söylemeyeyim hayat aynı şekilde akmaya devam ediyor.

Yaşadığınız sürece durmadan yeni duygular öğreniyorsunuz. Sevmekle ilgili gerçeğiniz çocuğunuz olduğunda bambaşka bir şekle bürünüyor. Sevmenin insanı nasıl saran, nasıl insanı daha insan yapan bir duygu olduğunu ve daha önce hiç sevmediğinizi anlıyorsunuz bir anda. Yalnızlık sürekli anlam değiştirse de sevmek bir kere anlam kazandıktan sonra karşısına çıkan ne olursa kendiyle sınıyor. Ve sevmek de biliyor ki kendisi en büyük yalnızlığının nedenidir.
Kendi yarattığımız değil; sevdiklerimizden bize kalanlar yakar canımızı. Ölçüsü yoktur. Önlenemeyen bir yangındır. Korkutucudur. Bir gece ormanda annesini yitiren yaban hayvanının korkusu gibi büyümeye devam eder. Asla geçmez. Sadece alışırız. 
Yaşadıklarımız ve bize kalan yalnızlık  hep tek başımıza olduğumuzu anımsatır bizlere. Çünkü hiç kimsenin yalnızlığı bir başka kişiye uymaz. Susar ve kabulleniriz sessizce. Çünkü herkes yalnızlığını yaşadıklarından yaratır. Tıpkı herkesin acısını yaşadıklarından yarattığı gibi. Sadece acı ve yalnızlık olarak düşünmeyin bu durumu; insan sevgisini de yaşadıklarından yaratır. Belki de maddesel bedenimizin dışında ruhumuzu oluşturan kavramlar yaralarımız, yalnızlıklarımız, sevdalarımızdır. Aslında bu cümleyi aklımdan geçirip satırlara döktüğüm anda fark ettim ki yaralarımız, yalnızlıklarımız, sevdalarımız bizlerin fiziki görüntüsünü de belirler. 
Oğlu askerdeyken ölecek diye korkan bir annenin uykusunda sürekli dişlerini sıkması ve sonunda ağzında hiç diş kalmaması korkunun bıraktığı etkidir. Ruhumuz yaralanırsa bedenimiz de bu durumdan her zaman payını alır. İşte bakın  farkında olmadan bir anneye kalan yalnızlığı yazdım sizlere. O kadın bana bunları anlattıktan sonra emin olun edindiği yalnızlığın bir parçasını bana bırakarak çıktı gitti. 
Oğlu askerden geldikten sonra annesinin bütün dişlerini yaptırdı. 

Annem; babam uzakta diye bir gün vazgeçti bütün dişlerinden. Bizlere mine denen o beyazlıktan incecik bir sızı kaldı. Ve biraz da yalnızlık. Gördüğünüz, hissettiğiniz, algıladığınız her yalnızlığın ortağı olursunuz.  Kim bilir belki bir gün annemin neden bütün dişlerini çektirdiğini anlatırım. 

Şimdilik sadece şunu bilin yeter; yaşadığımız her yalnızlık bize birinden kalıyor.