İnanın hiç aklıma gelmezdi çok sevdiğim bir arkadaşımı  kaybedeceğim ve ona onun dizeleriyle başlayan bu yazıyı yazacağım. Yaşımız ilerledikçe bizleri bırakıp giden dostlarımızın sayısı artıyor. En yakınımızdaki insanları kaybediyoruz.  Her seferinde başka başka acıları öğreniyoruz. 

Sevdiğiniz biri sizi bu dünyada bırakıp gittiğinde bir çok kavramı yeniden sorgulamaya ve yeniden öğrenmeye başlıyorsunuz. Paylaştığınız ne varsa hepsinin tanımı sanki yeniden yapılıyor. Annesiz ve ya babasız bir ömrü sürmeye başlıyorsunuz örneğin. Yalnızlık başka bir hal alıyor. Artıyor ve yoğunlaşıyor. Anne ve babamızın sırtımızı yasladığımız dağımız olduğunu anlıyoruz yeniden ve yeniden.  Bütün sevdiklerimiz bizim kendimizi tanımlamamıza yardımcı oluyor. Sizce de bu evrende var olduğumuz yeri sevdiğimiz insanlar belirlemiyor mu? Onlar bizim nirengi noktalarımız değil mi? Örneğin Ece'nin babası olmak benim varoluşumu etkiliyor. Ben kızıma bakarak nerede olduğumu, kim olduğumu ve ya nasıl biri olmak istediğimi   tanımlayabiliyorum. Tıpkı haritada nerede olduğunuzu bulmak gibi. Elinizde bir pusula ve bir iki nirengi noktasıyla; ''ben buradayım'' diyebilirsiniz kendinize. Anneniz, babanız, çocuğunuz, sevdiğiniz insanlar ne olduğunuzu, nerede olduğunuzu, kim olduğunuzu tanımlayan kavramlardır diye düşünüyorum.

Bu yazının başlığı olan ''Her şey eskir, sızlayarak eskir, kalbinizi yorar kuşların kanatları'' dizeleri birkaç gün önce aramızdan ayrılıp bizleri bu dünya sıkıntısı ile bırakıp giden Deniz Hayriye Ersöz'e ait. Bakın bu dizelerin anlamı değişti. Ortak anılarımızın anlamı değişti. Konuştuklarımızın, okuduğumuz kitapların, tartıştığımız ve ya yapmaya çalıştığımız ne varsa hepsinin anlamı değişti. Hayriye hepimizin ruhuna sözsüz ve sessiz bir sızıdan yapılmış incecik bir çizgi bırakarak gitti.
Sevdiğimiz insanlar ya da sevmediğiniz insanlar hatta düşmanlarınız bile iki kere değiştirir hepimizi.  Hayatımıza girince ve hayatımızdan çıkınca. Aksi mümkün değildir. Kanımıza karışan, sesimize karışan, ruhumuza karışan her şey bizi değiştirir. Doğru kişilerin yaşamınızdan çıkmasının tek yolu bu dünyadan ayrılmasıdır. Maalesef o insanlardan biri aramızdan ayrıldı ve bu gerçekleşti. Artık ne desek boş. Çünkü hiçbir sözcük, hiçbir söz dizimi anlatmaya yetmeyecek. Sonra bizler, dostlarımız eksildikçe yeniden tanımlayana kadar paylaşılmış anıları konuşamayacağız. Ve bir gün biz gideceğiz, belki bizim de arkamızdan birilerinde bir şeylerin anlamı değişecek.

Önemli olan kendimizi tanımlamak için seçmiş olduklarımız. Düşmanlık, öfke, intikam kavramlarıyla da insan kendini tanımlar. Kendi tanımınızı neyle yapıyorsanız ona dönüşürsünüz. Başka türlüsü mümkün değildir.  Eğer olumsuz sözcüklerle tanımlıyorsanız kendinizi belki de mutluluk sözcüğüyle, huzur sözcüğüyle karşılaşmadan ayrılırsınız bu dünyadan.
Olumlu sözcükler ve ya cümleler bizi bambaşka bir anlama taşıyabilir. En güzel örneklerini Mevleviler vermiş. Bir çok durumu katlanılır hale getirmişler. Öldü demiyorlar yürüdü diyorlar. Gömdük sözcüğü yok sözlüklerinde; sakladık-sırladık sözcüklerini kullanıyorlar. Dostluk, arkadaşlık, güven sözcükleriyle tanımlanabilir hayatımıza giren insanlar. Aynı sözcüklerle kendimizi de tanımlayabilirsek ne mutlu bize.  
Dost, arkadaş, güven, samimiyet sözcükleri ile tanımladığım  Deniz Hayriye Ersöz; Irmak'ın annesi yürüdü. Sırladık. Suyu Dinleyen Çöl kitabı kaldı bizlere. Anılar bir de. Bir çok dize, sık sık aklımdan okuduğum. 
Beni bir ırmağın kenarında bıraktılar.
"Her acının bir ömrü var."dedi, yaşlı bir çocuk.
"Şehirlere uğrayan mevsimlerle dolaş. 
Burada taşlar bile tanıktır yalnızlığımıza.
Kuşlar, dönecek bir gün
Ve bir kayanın üzerinden izleyecek,
Birbirine yaslanmış çocuklarımızı.

Şimdi günlerimiz, gecenin içinde "çıt" sesi.."