Bazı inanış, gelenek ve göreneklerimizin hem moral açısından hem de tıp açısından olumlu yönleri vardır. Bunlardan bir kaçını aktarmakta yarar görüyoruz: 

Çocuğu ana karnında beslemek için hamileye bol elma yedirilir ve dövülen elmalar karnına sarılır. Her doğan çocukla bir diş çürür ve çekilir diye bilindiğinden gebelerin dişleri çürümesin diye yumurta kabukları yıkanır, dövülür, şeker katılarak yedirilir. Gebelere değirmen çektirilmez. Çömelerek çamaşır yıkattırılmaz. 

Yatakta yön değiştirirken önce oturması, sonra diğer tarafa yatması söylenir. 
Gebe kadın doğumdan önce, yakın akrabalara gezmeye, anası babası ve kardeşi evine yatmaya götürülür. 
Gebeler kuşlara, hayvanlara yem verirlerse kolay doğum yaptıkları inancı yaygındır. 

Görülmektedir ki doğum folklorunu bir yazı içerisinde sığdırmak güçtür. Gebelik, doğum, bebek ve çocuk dönemleri ile ilgili ulusça çok zengin bir kültür birikimine sahibiz. Bunlardan bazılarını gelecek konular içerisinde sunmayı umuyorum.
Yarının insanı, yurt ve geleceğin güveni, ana ve babanın her şeyi, tek amaç ve varlığı, hayatımızın en güzel eseri, doğanın yaşayan anıtı, sevgimizin, sevdiğimizin, bağı, ümidimiz onurumuz, büyüyen direncimiz, hayatımızdan koparamadığımız güçlü bağ, aile ocağımızın tüten sevinci, her şeyimiz çocuklarımız...

Meyvelerimiz, dallarınınız, yapraklarımız, yerimize baharlarda yeşerip gelişecek ve bizi devam ettirecek çocuklarımızla doğumundan büyümesine doğru gelenek, görenek inanış ve törelerimiz arasında yolculuk yapmayı amaçlıyorum. 
Doğum yaklaştıkça bir yandan doğumun kolay ve başarılı geçmesi için tedbirler alınırken bir yandan da doğacak çocuğun kız mı, erkek mi olacağı merakı giderek büyürdü. 
İsa'nın doğumundan 1350 yıl önce yazılan Berol adlı papirüste iki saksıya arpa ve buğday tohumları ekileceği, bu saksıların her gün gebe kadının idrarıyla sulanacağı, eğer arpa filizlenirse çocuğun kız olacağı, buğday filizlenirse çocuğun erkek olacağı, saksılarda filizlenme olmazsa kadının gebe olmadığı yazılmakta. 

Bu uygulamaya İç Anadolu bölgesinde rastlanılmak ta. Çocuğun cinsiyeti yalnız müstakbel annenin değil, yakın akraba ve komşuların da merak konusudur. Ama sonuçta şu deyimleri duymak mümkündür: 

"Olmuşken oğlan olsun." 
"Kız olsun oğlan olsun ikisi de evlat. Allah vergisi kabulümüz." 
"Hayırlısıyla kurtulsun da ... " 
"Eli ayağı sağ ve selim olsun yeter." 
"Yiğidin ilki kız, o da yerle düz." 
"Kız olsun da eli ayağı düz olsun."

Toplumumuzda her ne kadar kız çocuğuna verilen kıymet ve onun doğumuna rıza gösterildiğine dair deyimler söylenirse de oğlu olmayan ailelerde özellikle büyükler babalar "Ocağım soyum sönecek, adımı kim devam ettirecek." diye üzülürler. Anne adayı da kendi yerini sağlamlaştırmak için oğlan doğurmak ister. Kuşkusuz oğlan doğuran kadınların itibarı daha çok olmaktadır. Bir kaç kız çocuğundan sonra oğlan olsun diye çocuğa "Döne"adını koyarlar. 
Onaylamasak da, gönlümüz burulsa da gerçek şu ki; belki geçmiş yüzyılların sosyo ekonomik şartlarından dolayı kız çocuğu doğunca bir sessizlik olagelmiş. Kıza "eksik etek", "el aşı" denilmiş. Kız çocuğu doğunca "evin temeli bile iniler" diye bir inanış doğmuş. Oğlan olunca, müjdeler kulaktan kulağa akarak ağızdan ağıza tatlanma yarışı başlamış. Buna rağmen kız çocuklan da kendilerini sevdirmesini bilmişler. 
Kız çocuğuna "Kırk gün atılmazsa bir daha atılmaz." denilmiş. Kızların "Yaşım kuruyana kadar ben kendimi sevdiririm." dediği söylene gelmiş. 
Güngörmüş yaşlı kadınlar ise "Bir aynaya bir kız lazım. Bir kız kardeşe de bir kız kardeş lazım." diyerek kız evladı olmayanlara acımışlar. 

Bir başka halk inancına göre de oğlan müjdesi ana babaya giderse, kız müjdesi de Cenab-ı Hakka gideceği; üç kız büyütüp evlendirmenin insanı Cennet'e götüreceği yolundadır. 
Folklorumuzda cinsiyetin tahmininde yüzlerce yöntem gelişmiş. Anne adayının fiziki değişimlerinden, yeme içmelerine kadar türlü yollardan birçok sınama ve denemelerden çocuğun kız mı erkek mi yoksa ikiz mi olacağı yolunda tahminler yapılmış. 

YARIN: LOHUSALIK FOLKLORU AD KOYMAK