Sözlükler güle ''çiçek'' anlamı vermişler. Çiçeğin cins adı olarak tanımlanır. Bir başka anlatımla gül bütün çiçeklerin adıdır.  Ama bizim bildiğimiz gül çiçeği, kırmızısı, sarısı, beyazı,  pembesiyle; yedivereni, katmerlisiyle çiçeklerin en gözdesi, en seçkinidir. 

Gül her iklimde yetiştirilebilir, ama onun has bahçesi bizim şiirimiz, türkümüz, şarkılarımızdır. Onların içinde gülün türlü çeşidini, kokusunu, elvan elvan, katmer katmer rengini bulur, deste deste devşiririz. 

Derler ki, Adem ile Havva'nın üzerinde kuruyup yere dökülen cennet yaprakları, güzel kokulu uç vermiş.  Gül de bunlardan biriymiş. Hazreti Muhammed'in terinden doğmuş. Yunus, sarı çiçeğe "Gül sizin nenüz olur?" diye sorar da çiçek "İy Derviş, gül Muhammed teridür." der... Süleyman Çelebi de ''Terlese güller olurdu her teri/ Hoş direrlerdi terinden gülleri'' dizeleriyle dile getirmiş.  İnanç dünyamızda gül, Hz. Muhammed'i simgeler.

Gülün kat kat olan taç yaprakları ile ruhun manevi kapısı olan kalbin kat kat olması arasında bağlantı kurulur.
Hıdrellezde gül ağacının altına niyet küpü konulur. Boncuk atma da gül ağacının altında yapılır. Gül ağacı, dalına niyet çaputu bağlanılan sayılı ağaçlardandır.

Türkülerimize vücut veren ozanlarımız, gülü sevgilinin yüzüne, yanağına, ağzına hatta kulağına benzetirler. Bazen de bunları güle benzetmişler.  Gül, rengiyle, kokusuyla şairlerin esin kaynağı, baharın, bahçenin ve kırların vazgeçilmez bir ögesi olmuş.  Gül bulunmayan bahçeye girmeye değmez, denilmiş. Gül olmayan bahara, geldi gözüyle bakılmamış. O yüzden bahara "gül mevsimi"  adını vermişler. 

Gül, günlük hayatımıza giren çiçekler arasında her zaman özel bir yere sahip. "Gülü tarife ne hacet, ne çiçektir biliriz" dizesi, günün ününü anımsatıyor. Gül konulu minyatür ve resimler geleneksel güzel sanatlarımızın gözdesi.  Halk ozanlarımız kadar pek çok divan şairimiz de gülle ilgili şiirler yazmışlar.  
Bizde gazel ve kasidelerde gül konusu sıkça işlenmiş. Halk hikâyelerimizde, efsanelerimizde, dini kıssalarımızda, gülün bülbülle serüveni anlatılmış. Onların pek çoğu türkülerimize yansımış. 

Gül, şiirimize, efsanelerimize, türkülerimizde, şarkılarımıza, ilahilerimize; kültürümüzün  motif ve  sembolleri olarak yansıyor.  Ümmi Sinan'ın, 

"Gül alurlar gül satarlar/ Gülden terazi tutarlar/ Gülü gül ile tartarlar/ Çarşı pazarı güldür gül"  mısralarını içeren ilahisine, bir Divriği türkümüz;
 "Aşan bilir karlı dağın ardını / Çeken bilir ayrılığın derdini / Bülbül kaça aldın gülün narhını / Gül alıp satmanın zamanı değil," diye karşılık verir.  Gerçek olan gülün sevgi unsuru olduğudur.  Çevreniz gül ile dolsa bile sevdiğinizin elinden alacağınız bir gülden daha değerli bir şey yoktur. 
İclal Kaplan yine bir Kerkük türküsü seslendirecek: 

Botanikçilere göre, dikenli bir çalı olan gül, güzel kokusu ve çeşitli renklerdeki muhteşem çiçekleriyle, sanatın her alanında çok özel ve seçkin bir yere sahip... Çağdaş Türk şiirinde de gül sembolü sıkça kullanılmış. Güle sevgi beşlemeyen, gülden esin olmayan şair yok gibi. Yahya Kemal, 
"Zaman o gül gibi gül görmemiş zaman olalı / Gülün güzelliği dillerde dastan olalı"  derken, Ahmet Haşim içerisinde bulunduğu melâl iklimini ve akşam vaktinin hüznünü, bir havuz başındaki gülle anlatmış: 

"Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümayan
 Güller gibi sonsuz iri güller
 Güller ki kamıştan daha nalân"

Gülün her çiçekten çok suya gereksinimi var. Şairler, aşkın gözyaşlarını gülün köklerine bağlamışlar. Hele yaprakları üzerine de çiğ taneleri, şebnemler düşerse, varın seyredin güzelliği. Dikeni, dalı, yaprağı bile güzeldir artık. Tazelik, körpelik, incelik, narinlik, nazlılık, hepsi bir arada... Ahmet Muhip Dranas ne güzel anlatmış:  

Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.

Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana;
Tozlu yollarından geçtiğim uzak
İklimden şarkılar getirdim sana.

Şeffaf damlalarla titreyen, ağır
Koncanın altında bükülmüş her sak.
Seninçin dallardan süzülen ıtır,
Seninçin karanfil, yasemin zambak...

Bir kuş sesi gelir dudaklarından;
Gözlerin, gönlümde açan nergisler.
Düşen öpüşlerdir dudaklarından
Mor akasyalarda ürperen seher.

Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıkla dolacak kalbimin içi.
Geçiyorum mevsim gibi kapından
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.