Türkler için "At, avrat, silâh" namus demektir. Bunlar için kavga edilir,. Ama bu üç nesnenin üstünde  bir şey daha vardır ki,   vatan sevgisidir.  Türkün, canını, ruhunu oluşturan unsurların özünde vatan vardır. Mal canın yongasıdır diyen Türkler, vatanlarını mallarından çok sevdikleri için, uğruna can vermekten çekinmezler. Örnek mi istiyorsunuz. İşte size Gaziantep.   

Bugün bir çok şairimiz, Gaziantep üzerine güzellemeler yazabiliyorsa, Abdürrahim Karakoç gibi : " Çarşısında bir kız gördüm Antep'in,  / Kız mı ki...  / Gözleri var, ala geyik gözleri,  / Göz mü ki....  / Ak göğsünün ortasında bir ben var,  / Az mı ki....  / Yiyip içme, yüzüne bak / yetişir,  / Yüz mü ki....  / 'Güzel' sözü çok güzele çok amma  / Bu kıza da 'güzel' demek söz mü ki..." dizelerini bir inci gibi diziyorlarsa, Bunu Şehit Kamillere, Karayılanlara, Şahin Beylere ve Antep'e  "Gazilik" ünvanı kazandıran kahramanlığına borçludur.

Ülkemizin altıncı büyük kenti olan Gaziantep, adını tarihten, sıfatını ise kahramanlıklarla dolu savunmasından almıştır. Satırbaşlarıyla analım:
Yüce Atamızın, ulusal kurtuluşun ateşini yakmak için Samsun'a hareket ettiği sıralarda, İngilizler, Fransızların Musul ve Kerkük üzerindeki isteklerinden vazgeçirmek için 15 Ocak 1919 günü, Gaziantep'i işgal etmiş, şehrin ileri gelenlerini, esirler kampına gönderilmişlerdi.  8 Mart 1919'da genelge yayınlayan İngilizler, halkın elindeki silahları teslim etmesini istemişti. Ama, Gaziantepli, silâhını teslim etmedi. 
23 Kasım 1919 Gaziantep'te Heyeti Merkeziye kurulmuş ve şu yemin edilmişti: "Gaziantep'in kurtuluşu, din ve milletimin yaşaması için, malımla ve canımla ölünceye kadar çalışıp hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağıma, cemiyetin bütün emirlerini yerine getireceğime ve cemiyetin kuruluş amacını kimseye açıklamayacağıma Kur'an üzerine yemin ederim" 
5 Kasım 1919 günü İngilizler Gaziantep'i terk ederken, Fransızların işgali başlamıştı. Akyol Karakolu önündeki Türk Bayrağının zorla indirmişlerdi.  10 Kasım 1919 da, Türk kadınına Ermeni askerleri sokakta tecavüz etmişlerdi.  30 Aralık 1919 günü Büyük bir miting yapılmıştı.  Bir süre sonra, 12 yaşındaki Mehmet Kamil, askeri fırın önünde (Şehit Kamil Kütüphanesi), anası Hatice'ye tecavüze kalkışan iki Fransız askeri tarafından süngülenerek öldürülmüştü.
Bunlara karşı Gaziantepli, boynunu büküp oturmuyordu. Kurtuluş için canla başla uğraşıyordu. Fransız birlikleri pusuya düşürülüyor, geri püskürtülüyor, kayıplar verdiriliyordu.  
28 Mart 1920'den sonra bir türkü kulaktan kalağa uğulduyordu:

".........
Uyan Şahin uyan uyanmaz mısın?
Diz çöküp düşmana dayanmaz mısın?
Al-kızıl kanlara boyanmaz mısın?
Uyan Şahin uyan gör neler oldu
Sevgili yurdumuz düşmanla doldu.

Şahini sorarsan otuz yaşında
Süngü ile delindi köprü başında
Çeteler toplanmış ağlar başında
Uyan Şahin uyan gör neler oldu
Sevgili yurdumuz düşmanla doldu.

Andorya kumandasındaki sekizbin piyade, ikiyüz süvari, bir batarya top,  onaltı ağır makinalı ve dört tanklık Fransız kuvvetlerinin karşısına, Şahin Bey,  yüz kişilik birliğiyle  dikilmişti. 25 Mart günü sabahtan akşama kadar çatışma devam etmiş ve Şahin Bey düşmana ağır kayıplar verdirmişti.
28 Mart sabahı, durumun zorlaşması üzerine geri çekilme önerenlere şöyle demişti: "Düşman buradan geçerse ben Ayıntab'a ne yüzle dönerim, düşman ancak benim vücudum üzerinden geçebilir."

Öğleye doğru Şahin Bey'in yanında 18 kişi kalmıştı. Onların şehit olmalarından sonra, tek başına kalan Şahin Bey, son kurşunu kalıncaya kadar düşman ateşine karşılık vermişti. Sonra, tüfeğini kırmış, düşmanlara yumruklarını sıkarak karşı durmuştu. Yanına yaklaşamayan düşman askerleri, uzaktan ateş ederek Şahin Bey'i şehit etmişlerdi. Ağzından dökülen son söz "Allah'ım vatanımı kurtar, alçak düşman! Gel sen de süngüle" olmuştu.

Bu ibretli olay, Yavuz Bülent Bakiler mısralarına yansıdı:

"Ben Antebliyim Şahinim ağam,
Mavzer omuzuma yük
Ben yumruklarımla dövüşeceğim
Yumruklarım memleket kadar büyük

Konuya yarın devam edeceğim.