Gazetecilik eğitimi programının ayrıntılarına ekler önerebilmek için mevcut durum saptaması yapmakta yarar var. 
Türkiye'de ilk özel gazetecilik okulu uzun soluklu olmasa da 1948'de Müderris Fehmi Yahya tarafından açıldı. 
1949 yılında, İstanbul Üniversitesi Senatosu İktisat Fakültesi'nde bir gazetecilik enstitüsü kurulmasına karar verdi 1950 yılı güz döneminde Gazetecilik Enstitüsü'ne iki yıllık eğitim için öğrenci alındı.
Günümüzde Türkiye'deki iletişim fakültesi sayısı 58 oldu.  Bunlardan 30'u devlet, 28'i ise vakıf üniversitesi olarak faaliyet gösteriyor.  
İstanbul'da üçü devlet, 19'u özel olmak üzere 22 üniversitede iletişim eğitimi veriliyor. Dört fakülte ile Ankara, üç fakülte ile İzmir takip ediyor. Kıbrıs'ta da beş üniversitede iletişim bölümü var. 
58 üniversitede iletişim fakültelerinin yalnız halkla ilişkiler bölümlerinde, yaklaşık olarak 8 bin öğrenci öğrenim görmekte. Her yıl ortalama bin 500 kişi mezun olup sektöre merhaba demek istiyor.
Gazetecilik eğitimi, 20 üniversitede, yalnızca iletişim fakülteleri ile iletişim bilimleri fakültelerinde verilmekte.
Günümüzde iletişim fakülteleri, misyonlarını belirlerken iletişim eğitiminin niteliğini irdelemekte, ders programlarının hazırlanmasından, ders verecek kadroların oluşturulmasına varıncaya kadar çeşitli başlıklar altında iletişim eğitiminin amacı tartışılıyor. 

Gazetecilik eğitimi alanların işsiz kalacağına ilişkin kaygılar gazetecilik eğitimi almak isteyen adayları da olumsuz etkiliyor. Genel olarak bir motivasyon çöküntüsü kendini gösteriyor. 
Medya grupları, okuyucu veya izleyici sayılarını artırmak için daha nitelikli bir habercilik ve kamusal yayıncılık anlayışını benimsemek yerine; büyük paralarla transfer edilen "popüler" gazetecilerle yayınlarını sürdürüyor. 
Üniversite düzeyinde iletişim eğitimi almış mezunlar işe alınmak için ya kişisel ilişki kanallarını kullanmak ya da başka alanlarda iş aramak zorunda kalmakta... İletişim alanında bir iş bulduklarında ise çok düşük ücretlerle ve sosyal güvenceden yoksun olarak çalıştırılmaktalar. 

Öğrencilerin, bir yandan kısıtlı iş olanaklarının olduğu bir rekabet ortamında daha fazla niteliğe sahip olmak için diğer yandan da işsizlikle karşılaşma anını geciktirmek için yüksek lisans programlarına başvuruyorlar. 
Türkiye'nin kendi toplumsal gereksinimlerine uygun bir iletişim politikasının olmaması da iletişim eğitimi alanındaki sorunları artırıyor.
Bütün bu sorunları artıran bir başka öğe de iletişim alanında çalışmak için mutlaka iletişim eğitimi almış olma zorunluluğu bulunmuyor. 

Türkiye'de iletişim alanındaki eğitim, parçalı bir yapıya sahip. Bu eğitim, daha çok iletişim fakülteleri ile güzel sanatlar fakülteleri içindeki bölümlerde yer alıyor. Ancak, iletişim fakültesi bulunmayan bazı üniversitelerde bile fen edebiyat fakültesi, iktisadi ve idari bilimler fakültesi ya da işletme fakültesi bünyesinde iletişim eğitimi veren bölümler yer alıyor. 

Yirmi, yirmi beş yıl önce, "bilgisayar gazetesi" bir düş, bilim kurguydu. Kısa zamanda gerçek oldu.  İnsanlar evde otururken bilgisayarlarının tuşlarına dokunarak, gazetelerini okumaya başladılar.  İnternete uyumlu televizyonunuzun karşısına geçip istediği haberi zahmetsizce okuyabiliyor. Oysa 21. Yüzyıla girilmeden gerçekleşmesi düştü.
Yirmi Beş otuz yıl öncekinin düşü bugün gerçek. Beş on yıl sonrasında yaşayacaklarımızı tahmin etmek için düş kurmaya gerek yok. Geleceğimizi teslim alacak kuşakların hali apaçık görülmekte.

Gerek gazetecilik gerek halkla ilişkiler ve diğer dallarda eğitim veren fakültelerin eğitim programlarında yabancı dil, ekonomi, hukuk, sosyoloji, komünikasyon, siyasi düşünce tarihi, toplumsal, hukuk, teori iletişimleri, istatistik, dijital kültür, haber yazma, etik, eleştirile teori, grafik tasarım, internet haberciliği ve medyası, diplomasi gazeteciliği ve bir çok dersler, kurslar verilmekte. Düzenlenen seminerler ve panellerle eğitime katkı sağlanmakta.