İstanbul’un taşı toprağı bu ulu zaferin tanığıdır. Yahya Kemal, bu ulu rü’yayı gören Üsküdar’ı anlatır. “Hangi şehir görmüştür bizim İstanbul’u fethettiğimiz mutlu günü?” diye sorar ve buradan karşıya bakarak bize o günlere götürür :
“..
Gürlemiş Topkapı’dan bir yeni şiddetle daha
Şanlı nâmıyle ” Büyük Top “ denilen ejderha.
Sarfedilmiş nice kol kuvveti gündüz ve gece,
Karadan sevkedilen yüz gemi geçmiş Haliç’e;
Son günün cengi olurken, şafakmış o şafak,
Üsküdar, gözleri dolmuş, tepelerden bakarak,
Görmüş İstanbul’a yüz bin meleğin uçtuğunu;
Saklamış durmuş, asırlarca, hayalinde bunu.”

Büyük Fetih’in bir başka tanığı olan yer kuşkusuz ki Hisarlardır. Orhan Seyfi Orhon, Hisarların burcunda kendini cüce hissediyor. Sonra asırlar öncesine kanat açıyor :
“...
Onlar, /Kocaman tulgalı, heybetli, cesur insanlar,
/Bu güzel memleketi, / bu mübarek vatanın
uğurunda / Savaşıp ölmek için sevmişler! / Onlar, /
Bu masal şehirde, / Bu hisarlarda, bu burçlarda, bu
topraklar için / Dövüşen devmişler!”
İstanbul’un fethinin üzerinden beşbuçuk asır geçti.
Aradan geçen bunca zamana rağmen değişmeyen
bir gerçeği Mithat Cemal Kuntay dile getiriyor :
“...
Hala zafer hadisini söyler denizde su;
Korkunç ufukta dalgalanıp fethin ordusu.
Halâ, fezâda dağlar aşar beş ezan sesi;
Kayserlerin ezan dolu Konstantıniyyesi.
...”
Şimdi bir süre Fetih olayından ayrılıp, Fatih’in iç dünyasına bakalım:

Fatih Sultan Mehmet’in askerî dehâsını, devlet adamlığını, çağlar kapayıp çağlar açan kudretini bir yana bırakalım. O, fikir ve sanat dünyasının önemli kişilerinde biridir. Derler ki, “Türk milletinin çobanından padişahına kadar şairdir.” İşte o padişahlardan biri de Fatih Sultan Mehmet’tir. Şiirlerinde Avnî imzasını kullanan Fatih, her zaman ince alçak gönüllü, sıcak ve içtendir. Kuvvetli bir lirizmle bizi sarıp kendisine hayran eder.

“Aşıka dünya-ü can terkeylemek âsân olur
Lîk cânân terkini etmek gelübdür câna güç..
diyen Fatih’e göre candan vazgeçmek kolaydır
ama, sevgiliyi terk etmek mümkün değildir.
“Benim sen Şâh-ı mehrûya kul olmak iledir fahrum Gedayı dilber olmak yeğ cihânın pâdişasından,“ diyor.

“Sen ay yüzlüye, kul olmakla öğünüyorum. Sevgilinin
kapısına fakir bir aşık olarak gönül bağlayıp
kalmak, cihana padişah olmaktan daha iyidir. “

Bunu söyleyen Fatih Sultan Mehmet gibi bir padişah, ünü dünyayı tutmuş, olağanüstü bir yaratılışta hükümdardır. Hepiniz bilirsiniz ki, aşk güzeldir. Güzelliğiyle birlikte, başlara belâdır. Âşığın duygularını ayna olur da şair hazin hazin yansıtır. Fatih de şairlik geleneğine uyarak ” ahlar, eyvahlar “ etmiştir.

“Giydirir cânına zevk ile safâ hullelerin
Her kim ol sîm teni bir gece uryan eyler.

Günümüz Türkçe’si ile “Kim o gümüş tenliyi bir gece soyacak, olursa kendi canına zevk ve sefa elbisesini giymiş olur!” diyen Fatih, istediğini istediği zaman halvetine getirecek güçte olmasına rağmen, zora dayanan bir aşktan yana değildir.

Fatih’in şiirlerinde; daha fetihten önce, Bizans surlarının arkasında varlığını hayal ettiği, sonradan kaşına gözüne methiyeler yazdığı yabancı dinden, yabancı dilden dilberler vardır. Beyoğlu güzeli için bir gün kendi kendine; “Sen İstanbul şahısın, o da Kalata şahıdır!” demişti. Onun gönlünü dolduran yine de Türk güzelleri olmuştur. Bir şiirinde “Gör ol Türk-i hatâi nûr kılmış câmı sahbayı” der ki, gönül ülkesini, Türk güzelinin nasıl yağmaladığını anlatır. Fatih’in kuvvetli bir şair olduğu söylenebilir. Zamanla dil eskiyor, nazım şekilleri pörsüyor, düşünceler,
inanışlar parlaklığını kaybediyor. . Ama içten duygulardır ki dip diri duruyor, Fatih’in işte bu içten duyguları gibi :

Kime yâr olam cihân içinde yârum var iken
Kime kul olam o şâh-ı tâç - darum var iken
Hâr-ü has neşv-ü nemâ bulur bakâı irince âh
Ben hazan-ı hecre düşdüm nev-baharım var iken
Bülbül-ü gül işi nâz ile niyâz illa benüm
Hasılım dağ-ı cefâdur lâlezârum var iken..
İntisâbum hidmetüm bi rağbet oldu âkıbet
Hâr-u zâr oldum âziz-ü-kâmkârum var iken,
Leşker-i gam şâh-ı âşka nice bulsun dest-res
AVNİ’yâ meyhane gibi bir hisarum var iken.

Fatih burada ağlayan bir gönül, yalvaran bir ruhu terennüm ediyor. Sevmek, gerçeklerden ayrılmak, bir hayal dünyası içinde, küçüle küçüle yok olmak demektir. Dünyayı emrine alan koca hükümdar, sevgilisinden şikâyet ediyor, ümitsizliğini bildiriyor. Fatih, dünyayı fethe çıkan hükümdar değildir. Aşk dünyasında Onun çelikten iradesinin hükmü yoktur...

Fatih’in en büyük ve en parıltılı zafer tacını hazırlayan onun fetih kılıcının ışıkları şiirlerinde yoktur. O yalnızca ince ruhlu bir insandır.