Dünkü yazımda Kabotaj ve denizle ilgili deyimlerden söz etmiştim. Denizle ilgili atasözlerimizin birinde “İyilik yap denize at, balık bilmezse Hâlık bilir,” denilmekte ne anlatılmak istenmiş?

Yapılan iyiliklerden mutlaka karşılık beklenmemelidir. Öyle iyilikler vardır ki kul kıymetini bilip karşılığını göstermese de Allah onun mükâfatını verir. Bazı iyilikler de vardır ki kişileri doğrudan ilgilendirmeyebilir veya iyilik yapılan kişi bunun farkında olmayabilir. İyilik bir sadaka gibidir. Gizli ve karşılık beklemeden olmalıdır. Nitekim Allah iyilik yapanı bilir ve o iyiliği karşılıksız bırakmaz. Ayrıca atalarımız,  “İyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik er kişinin kârı” demişler.

Denizle ilgili birkaç atasözü daha ekleyelim:

 “Deniz kenarında dalga eksik olmaz.”

 “Denizdeki balığın pazarlığı olmaz.”

 “Denize düşen yılana sarılır.”

 “Karpuz kabuğu suya düşmeden denize girilmez.”

Derler ki “Deniz yoğurt olsa kaşığı olan yer.”  Deniz sevilir de, densiz sevilmez. Ayrıca,  deniz dalgasız, gönül sevdasız olmaz. Bunu daha önce de yazdım. Okuyanlar bağışlasınlar: Osmanlı döneminde, gayri Müslim bir dulun gönlü bahriyeli Recep’e düşmüş. Geminin her gelişinde limana koşar, Recep’i beklermiş. Recep “alırım, alırım,” der de bir türlü bu kadını almaz, gönlünü eğlendirirmiş. Kadının sabrı kalmamış.  Duygularını türküye dökerken:

“Hani benim Receb'im Receb'im

Sarili da vereceğim,

Almazsa karakola gideceğim,” demiş. Bayanın kendi lehçesiyle “Sarili da vereceğim” sözü zaman içinde “Sarı lira vereceğim” diye söylenmeye başlamış. Yoksa niçin sarı lira versin, Recep almayınca karakola gitsin.

Sevgili okuyucular kelimenin aslı “Eyyâm ola,” veya “Hey yâ Mevla”dır. Zaman içinde “Heyamola” haline gelmiş. Gemicilerin gemi demirini alırlarken veya kürek veya ağır bir şeyi çekerken "haydi çek, gayret" anlamında bir ağızdan yüksek sesle ve makamla söyledikleri söze deniliyor.

Balıkçı veya ekinci türkülerinin çoğu heyamoladır.

Denizlerle ilgili pek çok manimiz var. Bir kaçını aktarmak istiyorum:

 “Deniz tuzsuz olur mu / Balık pulsuz olur mu /  Kasabanın kızları  / Yavuklusuz olur mu?”

 “Denizin ortasında /  Mum yanar sofrasında /  Benim bir yarim var /  Tekirdağ ortasında”

 “Denizde mataramız  / Ayrı düştü aramız /  Ne kadar ayrı olsak /  Yürektendir yaramız.”

 “Denizin dibi kaya /  Cemâlin benzer aya  / Ben o yârdan usandım /  Benleri saya saya .”

 “Denizin dibi minare /  Dalga vurdu kenara /  Yeni zaman kızları  / Bu yıl olmuş avare.”

Cumhuriyet döneminin ressam şairlerinden Bedri Rahmi Eyüpoğlu, doya doya seyrettiği, yeryüzünün renklerinden usanmış gibi, denizlerin diplerini özlemekte. Hayal dünyasındaki deniz öyle bir denizdir ki, rengi yoktur:

“Değil kardeşim değil,

Benim sevdiğim denizlerin dibi,

Ne mavi, ne yeşil, ne camgöbeği,

Benim sevdiğim denizlerin dibi renk değil.

Bir mavi deri değil sadece

Bir mavi zar değil

Eti var budu var

Suyun eti rüzgârın eti

Su desem su

Rüzgâr desem, rüzgâr değil

Deniz dibinden kesilen kalın bir dilim

Yıllardır gözümde, dizimde, dilimde

Tadına tuzuna doymuş değilim

Yaz aşı, deniz aşı,

Denizdir her işin başı.

Denizle başlamalı her şey,

Denizle bitmeli,

Kelleyi koltuğa almalı,

Dibi görünen denizlere gitmeli.”

Dost deniz kenarındaki taşlara benzer. Önce tek tek toplarsın sonra birer birer denize atarsın ancak bazılarına kıyamazsın. Kıyamadığın o gerçek dost, gönül dostudur.

Nice sevdalı sözler vardır ki, denizlerle bütünleşir. Kimi zaman denizler mürekkep gökyüzü kalem olurda yıldızlara binlerce kez seni seviyorum diye yazar. Âşıktır bu. Ufukta bir gemi görse sevgilisin taşıyan mavi denize dalar geriye bakmadan. Der ki; “Ben her gece sen uyurken deniz olup vuruyorum sahillere, rüzgâr olup esiyorum sessizce, sen uyurken yüreğim geliyor üstünü örtmeye, bensizken üşümeyesin diye…  Çünkü deniz bir martı, her rüya bir uyku, her nota bir şarkı, her mezar bir ölü, her ağaç bir kök bulur da ben senden başkasını bulamam.