ABD, 2003'te başlattığı Ortadoğu'ya çörkme harekâtında bir tek Suriye'de çuvalladı. Irak'ta ve Libya'da işler istediği gibi gitti. Irak, hâlâ "demokrasi" ve "huzur" arıyor. Libya ise fiilen bölünmüş durumda, iç savaş da devam ediyor. Suriye'de ise işler bambaşka yürüdü. Küresel çete ve işbirlikçisi yancıların Ortadoğu kamuoyuna "Arap Baharı" diye pazarladıkları şer planı, hiç bir yere güzellik getirmedi, aksine toplumlar arasında yıllarca kapanmayacak yaralar açtı. "Küresel çete" oluşan bu fay hattını daha da açarak ve birbiriyle çatıştırarak yürütüyor planlarını.

Suriye'de gerek Rusya ve İran'ın devreye girmesi, gerekse "muhalif" adıyla meşrulaştırılmaya çalışılan Vahhabi-Selefi çetelerin ajandasının farklı olması nedeniyle "küresel çete"nin planları tam tutmadı.

Geçtiğimiz yıl, ABD için bölgesel planları yeniden gözden geçirme ve köklü değişiklikler yapma yılıydı. Suriye'de tek başına kaldığı görüntüsü oluşunca "Allah'ını seven defansa gelsin" dedi Washington ve İngiltere ile Fransa'yı sahaya inmeye mecbur bıraktı. Nasıl mı? İngiltere ve Fransa, iki yıldır sözde "İslâmcı terörist"lerin saldırılarıyla sarsılıyor. "Sözde" sözcüğünü özellikle kullanıyorum, çünkü tüm eylemlerde yer alan "tip"lerin geçmişlerine bakınca yollarının mutlaka bir istihbarat örgütüyle kesiştiği çıkıyor ortaya. Kısaca, gayri nizami harp teknikleriyle İngiliz ve Fransız kamuoyu, "Ortadoğu'da ne işimiz var?" sorusunu soramayacak duruma getirildi. Tek hedefde birleşti Batı dünyası: İslamcı teröristleri yok etmek...

* * * 

Ortadoğu için 100 yıl öncesini andıran yeni bir ittifak oluşturdu Batı dünyası. 100 yıl önce İngiltere ve Fransa arasında yapılan gizli Sykes Picot anlaşması benzeri bir anlaşma yaptılar. ABD, İngiltere ve Fransa 12 Ocak 2018'de bir araya geldi ve Suriye'de değişen dengeleri nasıl lehlerine çevireceklerini planladı. Suriye'yi bölme kararının alındığı toplantıya ait bazı gizli belgeler, her nasıl olduysa Fransızca olarak "prochetmoyen-orient.ch" isimli internet sitesinde yayınlandı.

Yazıda, ABD, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan ve Ürdün'den oluşan "Suriye için Küçük Amerika Grubu"ndan bahsediliyor. Astana sürecini sabote etmekten, Türkiye'yi Kürtlerle birlikte Cenevre masasına oturtmaktan, Suriye'de yapılacak seçimlere müdahaleye kadar bir plan...

Sykes Picot'la Osmanlı'dan koparılan Suudi Arabistan ve Ürdün, geçtiğimiz yıldan bu yana köklü değişimler gösteriyor zaten. Suudi Veliaht Prens Salman, CIA tarafından verildiği ortaya çıkan bir listede yer alan tüm prensleri bir otele kapattı ve ülkenin yönetimini tek başına eline aldı. Ürdün'de de benzer bir durum yaşandı ve üç önemli prens ev hapsine alındı.

BOP'un 3 önemli "yancısı" ülkeden ikisinde, yani Suudi Arabistan ile Ürdün'de "Faysal sülalesinin iktidarı" ABD-İngiltere eliyle yeniden kurgulandı... Üçüncü ülke Türkiye, Rusya ile ABD arasında duruyor şimdilik.

* * *
Peki, tüm bunların Doğu Guta'nın Duma bölgesinde kullanılan kimyasal gazla ne ilgisi var?

Suud Prensi Salman'ın da iştirak ettiği Batı ülkelerinin tamamı, Esad'ın koltuğunda kaldığını kabul eden açıklamalar yaptı. ABD'nin, Suriye'yi bölerek petrol bölgesinde kalıcı olmayı hedefleyerek kurguladığı Cenevre süreci, Astana'nın gerisinde kaldı. 

Rusya, İran ve Türkiye, son olarak Ankara'da bir araya gelerek Astana sürecini biraz daha pekiştirdi. Ankara her ne kadar "Tüm konularda mutabık olduğumuz söylenemez" dese de, El Bab ve Afrin operasyonları Rusya'yla yapılan bir centilmenlik sonucu kazasız belasız atlatılabildi. PKK'nın neden Afrin'i terkettiği de belli. Şam yönetiminin, Rusya ve İran'ın telkiniyle olaya müdahil olmadığı da...

Esad güçleri, uzun süredir Vahhabi-Selefi çetelerin işgali altında bulunan Doğu Guta'da büyük üstünlük sağlamış, bu çetelerin bir bölümü yapılan anlaşmayla bölgeden çekilmeye başlamış, sadece Duma'da sıkışıp kalmışlar. Esad, zalimliğine yakışır şekilde aylardır ablukada tuttuğu, ilaç ve gıdadan mahrum bıraktığı bölgeyi ele geçirmek üzere.

Rusya, 28 Şubat'da, 13 ve 17 Mart tarihlerinde bütün dünyayı uyardı. ABD'nin Suriye'yi vurma gerekçesi yaratmak için dinci teröristlere kimyasal bomba eğitimi verdiğini ve bir provokasyon hazarlığı yaptığını duyurdu. Siz bunu "ön almak, zemin hazırlamak" diye yorumlayabilirsiniz. 

* * *

Kimyasal silah kullanıldığını duyuran kim? Beyaz Kasklılar... Yani El Kaide'nin "sivil yardım ekibi" diye işgal ettiği bölgelerde bulundurduğu, şaibeli, tartışmalı ve hatta tehlikeli bir grup. Kim kullandı? İşte orası karışık. ABD'nin Savunma Bakanı General Jim Mattis, daha 2 Şubat'ta bir açıklama yaparak Şam yönetiminin 2013 ve 2017 yılları dahil kimyasal silah kullandığına dair kanıta sahip olmadıklarını söylemişti. Hatta "Kimyasal silah kullanma potansiyeli olduğunu da zannetmiyorum" cümlesini de ekleyerek.

Vahhabi-Selefi çete, Doğu Guta'yı terk etmeye başlamış. Duma'dan da çekiliyor. Bu arada Suud Prensi Selman haftalardır ABD'de. Washington, Londra ve Paris yeni bir Sykes Picot'ta uzlaşmış. Her ne hikmetse bir "kimyasal silah" oyunu daha oynanıyor. Çocuklar, kadınlar ölüyor...

ABD ve Batı dünyası daha ne yapacağına karar vermeye çalışırken, terörist devlet İsrail, Suriye'ye füze yağdırıyor. Peki kimler alkışlıyor bu füzeleri?

İngilizlerin Hampler'den Abdulvahhab'a uzanan yolda kurguladığı "çakma" dinini Ortadoğu'da ve Türkiye'de "İslâmiyet" diye pazarlayanlar.

Yazıklar olsun...