Davut Sulari 1925 yılında Erzincan'ın Çayırlı ilçesinin Karahüseyin köyünden çıktı. Daha Küçük yaşlarda saza, söze koşulmak arzusu duydu. Duydu ya, âşıklıkta yol var erkân var. Bir defa ustalardan usta bir aşık bulup el etek öpeceksin. "Aşık baba, gel rahmeyle beni çıraklığa kabul et: ağzım var dilim yok, derdim var telim yok. Kalbimi dile, derdimi tele getirmenin yolunu öğret" diyeceksin. 

Davut Sulari ilk okul üçüncü sınıfa kadar okumak imkânı bulabilmiş. Dedeler arasında kendi kendini yetiştirmişti. Dedesinden saz çalmayı öğrenmişti. Ölümüne kadar ülke ülke, şehir şehir, köy köy dolaşmış. Erzincan'ın ve Anadolu'nun çeşitli yerlerindeki yol hizmeti görürken dili iyice çözülerek, âşıklık mesleğini en üst düzeyde uygulamaya başlamış."
Davut Sularî'nin ailesi köyde "Dedelik" görevini yerine getiriyordu. Babası, annesi, dedesi saz çalıyor, deyişler söylüyorlardı. Dedesi Katık Mehmet, çevrede "Pir Mehmet" olarak tanınan bir halk ozanıydı. Torunundaki âşıklık yeteneğini görünce dizinin dibine oturttu. Eline sazı tutuşturdu: 

"Sen bu aşk ile iyice aşılanmışsın. Daha fazla yaşlanmasan da olur. Vezni düzeni kavramak, ayak kurmak, söz bulmak zor değil. Beni dinleye dinleye, deyişlerimi söyleye söyleye alışır yetişirsin," dedi. 

Davut Sularî, yavaş yavaş kalbini dile, aşkını tele getirmeye başladı. Asıl adı Davut Ağbaba'ydı. Birkaç mahlas değiştirdikten sonra "Sularî"de karar kılmıştı. 17 yaşındayken pîr elinden dolu içtiğini ve sürekli akıp çağlayacağı için kendisine "Sulari" mahlasının verildiğini söylerdi. Küçük yaşlarda Baba Mansur ocağından Gülşah ana ile evlenmiş, bu evliliğinden beş çocuğu olmuştu. 
Davut Sularî Alevi-Bektaşi inancı ve kültürüne bağlıydı. Uğradığı yerlerde kendi kültürünü, bilgisini, görgüsünü aktarıyor, oralarda bulduğu kültürel öğeleri de dağarcığına alıyordu. Dedelik hizmetinden, konserlerden, plaklardan, özel gecelerden kazandığı paralarla yaşamını sürdürmüştü. Seksenin üzerinde plak ve kaseti yayınlanmıştı.
Davut Sulari, âşıklık kimliğinin tüm özelliklerin taşıyordu. O, hem kendi deyişlerini özgün ezgi kalıplarıyla seslendiriyor, hem eski ustaların deyişlerini çalıp söyleyen aktaran kaynak kişiydi. Yüzyıllardır kuşaktan kuşağa aktarılan efsaneleri, şiirlerine tema olarak almıştı.

Davut Sularî eski ustalardan etkilendi. Kendisi de birçok âşığı etkiledi. Bunlar arasında Aşık Mahsuni Şerif, Muhlis Akarsu, Daimî, Beyhanî, Serdarî'yi sayabiliriz. 

Davut Sulari, yurt içinde en çok İzmir, Erzincan, İstanbul ve Ankara'da kalmıştı. Yıllar süren at sırtındaki yolculuklara dayanacak güçteydi.  Pek çok zorluklarla karşılaştı. On binlerce insanla aynı ortamda bulundu. Bilgi ve deneyimlerini bu insanlarla paylaştı. 

Davut Sularî'ye rahmetler diliyoruz. Sularî'nin ürettiği makam' veya 'ezgi yapıları'nı severek dinliyoruz. Yöresel tavırların özelliklerini kendi müzikal tavrına başarıyla katmasını bilen Sulari'deki gırtlak hususiyeti de dikkate değerdi.
Davut Sularî, 1948'den itibaren Ankara ve İstanbul radyolarında  Yurttan Sesler Korosu'nun konuk mahalli sanatçıları arasında yer almıştı. Muzaffer Sarısözen, Halil Bedi Yönetken, Ulvi Cemal Erkin, Adnan Saygun, Nida Tüfekçi, Neriman Tüfekçi gibi müzisyenlerle tanışmış olması, O'nun müzik görgüsünde ve meslek yaşamında etkili olmuştu. 

Sularî'de insan sevgisi ileri düzeydeydi. Alçak gönüllüydü. Duygusaldı. Yüreğinin sesini dinlerdi. Kin beslemez, kusuru kendi nefsinde arardı. Memleketinden uzak oluşu, onda sürekli özlem duygusunu beslemişti.

Âşıklarla ilgili bir etkinlik için Erzurum'a gitmişti 18 Ocak 1985'de Burada Ali Rahmanî'nin âşıklar kahvesinde yakın arkadaşlarıyla söyleşirken rahatsızlandı. Erzurum'daki Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı Bütün çabalara rağmen hayata döndürülemedi. Son nefesine kadar âşıklık mesleğinin içinde bulundu. Âşıklık onu yaşama bağlayan ana unsundu. Ama bu çileli yaşama vücudu yenik düşmüştü... Mezarı Çayırlı'daki aile mezarlığımızda bulunuyor.