Anadolu halkının inanışında topraklan üzerinde adı ve yeri belli olan dağların dışında, masal dünyasına yerleştirilen Kaf Dağı vardır ki, devlerin, perilerin durağı orası...

Süleyman Peygamberi anıtlaştıran efsaneler bu dağda geçer.

Tufan efsaneleri denilince akla Ağrı Dağı geliyor.

Nuh'un gemisi bu dağın tepesine konmuş ve içindekiler tufanın dinmesini orada beklemişler. Anadolu ya Kafkasya\'dan göç eden Karaçaylılar, Alburuz dağının tepesinin çatal olmasını, Nuh\'un gemisinin oraya çarpıp dağı parçalaması ile açıklamaktalar. Çoğu dağların tepesinde kendileri ile aynı adı taşıyan evliyalar yatar. Dağla yatır ilişkilerini belirten efsaneler anlatılır. Ali Dağı, Hasan Dağı, Karababa Dağı gibi pek çok dağ, adını yaşadığına inanılan evliyalardan almışlar. Anadolu'muzda hemen hemen her dağa bir hikâye bağlanmış, nesilden nesle anlatıla gelmiş.

Kuşkusuz folklorumuzun asıl nüvesi insan. İnsanın başına gelmedik iş, ayağına değmedik taş olmaz demiş atalarımız.

Kiminin başına bir kara sevda gelir, kiminin başına bir kara gün, dağların başındaki kara duman gibi kararır çöker. Kimi gider gelmez Yemen\'den, kimi geçit bulamaz dağlardan tepelerden. Kiminin kanı ılgıt ılgıt akarken çimene, kimi alınır bir çift söze, bir siteme. Kimi darağacında başıyla, kimi Ferhat gibi kayaların taşıyla uğraşır.Kimi düşer bir vefasızın ağına, kimi düşer dağların dağına. Sonuçta folklorumuz insan kokar, burcu burcu dağ dağ, yayla yayla...

Aklımıza gelen bir kaç deyim ve atasözünü şöyle sıralayabiliriz:

Dağ başı dumansız olmaz.
Dağ başından duman, insan başından yaman eksik olmaz.
Dağ başında harman yapma savurursun yel içinde. Sel önünde değirmen yapma öğütürsün sel içinde.
Dağ dağ üstüne olur ev ev üstüne olmaz.
Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur.
Dağ ne kadar yüce olsa, bir geçidi bulunur.
Dağ yıkılmazsa dere dolmaz.
Dağda gez, belde gez insafı elden bırakma.
Dağda gezen ayıya da rastlar kurda da.
Dağdaki tavşanın suyu ocağa vurulmaz.
Dağdan dağa kuş uçurdum, vaktimi boş geçirdim.
Dağına bakar kar verir, bağına bakar bar verir.
Dağlar kadar kamburu olsaydı da bizimle beraber olsaydı.

Dağlarla ilgili atasözü ve deyimlerimizden yüzlercesini saymamız mümkün. Dağlar ile öylesine içli dışlı olmuşuz ki, kimi zaman bir düşman gibi bakmışız, kimi zaman onunla dertleşmişiz. Bazen Hakk\'a ulaşmak için onun yüceliğine sığınmışız.

Yel esmiş onun doruğundan ses vermiş bize gelmiş. Biz de gönlümüzün sesiyle sazımızın sesini katarak cevap vermişiz ona.

MANİLER

Bir kaç maniye kulak verelim mi? 

Dağlar dağlar ah dağlar
Yürek seninle ağlar
Senden gelip geçenler
Benim için yas bağlar.
Dağlara kar düştü gel
Fikrime yar düştü gel
İyi günün dostları
Kötü günüm düştü gel.
Derdim var dağlar gibi
Gözüm yaşı çağlar gibi
Var mıdır bencileyin
Gözleri ağlar gibi.
Yar diyarı
Su geldi yardı yarı
Aradan kalksın dağlar
Görünsün yar diyarı

Yeri dağlar. / Yer neden yeri dağlar
Tütünüm arşa çıktı.
Ateşim yeri dağlar
Beni nazlı yarime.
Yetiştir yeri dağlar.

Özlem türkülerinin büyük bir bölümünde dağlar var. Doğa ile asırlar boyu kucak kucağa yaşamış bir toplum için normal sayılır. Türk halkının bu içten ve özden gelen sesi, sözü, türküsü zaman zaman şehirli yazarlara, şairlere de ilham kaynağı olmuş. Üstat Yahya Kemal Bayatlı bir yazısında şu satırlara yer veriyor:

"Eğil dağlar eğil üstünden aşam
Yeni talim çıkmış varam alışam...

Ah bu türkü.. Yirmi dört sene evvel hangi şehirden, hangi köy-den, hangi kulübeden birden bire aksetti? Türküleri daima şen olan İz-mir\'den mi? Daima kahramanca olan Aydın\'dan mı? Yoksa daima bağrı yanık olan Edirne\'den mi? Nereden? Güftesinin üslubu gibi bestesinin zevkinden de nereden çıktığı belli değil. Her türkünün iklimi şivesinden az çok belli olur. Bunun bilakis menşei Rumeli mi, Anadolu mu anlaşılmıyor. O kadar milli. Yirmi dört sene evvel ilk çıktığı zaman vatanın bütün sokaklarında, Tesalya\'ya redif taşıyan Anadolu ve Rumeli trenlerinde yalnız bu türkü işitiliyordu:

Eğil dağlar eğil üstünden aşam,
Yeni talim çıkmış varam alışam ...\"