Rahmetli Bekir Sıtkı Erdoğan hocamla Gaziantep’ten Elazığ’a, Tarsus’tan Sivas’a, Gemlik’ten Kayseri’ye kadar pek çok yerde birlikte olmak, yolculuklar yapmak imkânı buldum.

Önce “Bekir Sıtkı Erdoğan, öğretmenliği, şairliği, hattatlığı ve benzer nitelikleri dışında benim için kimdir?”  sorusuna cevap vereyim. 

Sık sık görüşme imkânı bulamasam da insanlık sanatı yolunda pozitif enerji kaynağımdır. Varlığıyla huzur, güven, sıcaklık duyduğum bir insandır. Candanlığın, dostluğun, sevginin ve saygın olmanın bütün niteliklerini üzerinde taşır. Onu bütün içtenliğinizle seversiniz. Aynı içtenlikle elini öpmek ister ve bunu yaparken manevi haz duyarsınız. Atalarımızın “özü sözü bir ” diye andıkları moda bir deyimle hormonsuz bir büyük, yol gösteridir.

Sizin özgüveninizi artırır. Bilgisini, görgüsünü, deneyimini aktarır. Yalnızca öğüt vermez, öğüt verdiği hususları kendi hayatında yaşar. Açıktır, nettir. Sanat dünyasında eksik olmayan dedikodudan uzaktır. Suçlayıcı, negatif yargılayıcı, kimseyi küçümseyici aşağılayıcı, ayrımcı değildir. Hoşgörü kaynağıdır. Eline, beline ve diline sahiptir. Cimrilik, hırs, haset, alay, kibir, yalan, riya, şöhret, gaflet, gazap gibi çirkin karakterlerden kendini arındırmıştır. Müşfik, özverili örnek bir aile reisidir. Uzun sözün kısası Bekir Sıtkı Erdoğan İnsan-ı Kamil’dir.

Niteliklerinden bazılarını saydıktandan sonra,  Şair Bekir Sıtkı Erdoğan’a sözü getireyim:

Bekir Sıtkı Erdoğan, Yahya Kemal’in söylediği gibi “ne harabi, ne harabati; kökü mazide olan âti”dir. Sanat anlayışı katı tutuculuk surlarıyla çerçevelememiştir. Ama yenilikçiliğin dozajını da ayarlamasını bilmiştir.

“Bir Yağmur Başladı”nın sunuş yazısında şöyle diyor:

“Milli zevk, toplumun geniş zaman boyutları içerisinde oluşan ortak beğenilerinin odaklaşmasından doğar. Çağdaş düşünceler ancak onları estetik bir sisteme kavuşturacak dozda devreye girer. Yoksa duyguları bir kenara itivermiş, kurak düşüncelere dayalı hızlandırılmış yenilik adımları milli zevkten kopar ve giderek san'atı yozlaştırır.”

Bekir Sıtkı Erdoğan yozlaşmaya yol açmayacak dozda yenilikçidir. Milli Edebiyat akımının devamı olduğunu söyleyebilirim.

Dili yalın, özentisiz ve doğaldır.  Anadolu ağızlarında görülen deyimleri yerinde ve bütün güzelliği ile kullanır:

 “Eminem çeşme başında

Çekişi çekişi vermiş;

Goncaları ak döşüne

Tokuşu tokuşu vermiş…

………

Duydum gerine gerine

Uzamış harman yerine!

Konu komşu birbirine

Bakışı bakışı vermiş

Dünür saldım bayram ayı

Alt üst oldu Türkmen köyü

Annesi pek küçük deyü,

Çıkışı çıkışı vermiş.

Musikisini kendi içinde taşıyan şiir, Rüştü Eriç tarafından Hüseyni makamında bestelenmişti. Bekir Sıtkı Erdoğan’ın şiiri çağlar boyu işlene işlene gelişmiş, değerlenmiş ve musikilermiş öz Türkçe kelimelerle söylenmişti. Onun dilinde, oturmamış türedi kelimeleri değil, halkın yüz yıllarca kullandığı sözcükleri bulabiliyoruz.

Şiirimizde Anadolu’nun çeşitli yönleri “Milli Edebiyat” akımı ile işlenmeye başladı. Bu akım beraberinde realizmi de getirmişti. Yıllarca Anadolu’yu kulaktan duyduklarıyla anlatan şair ve yazarların yerini, Anadolu’yu bizzat görerek gezerek yazanlar aldı.

Cumhuriyet yönetiminin Anadolu’da açtığı yeni devlet kurumlarında çalışmak için Anadolu’ya giden aydınlar batı etkisinde de olsa bu temi aldılar. Okumuş yazmış bu insanlar, yaşadıkları, öğrenim gördükleri yerlerle Anadolu yaşantısı arasındaki farklılıkları görerek etkilendiler.

Bu sanatçıların arasında  Faruk Nafiz Çamlıbel’i, Ahmet Kutsi Tecer’i sayabiliriz.  Bir diğeri de kuşku yok ki Bekir Sıtkı Erdoğan oldu. Onlar Anadolu’ya, Anadolu insanına yönelmişler, memleketin yalnızca sefaletini değil, güzelliklerini de ön plana çıkararak iyi ruhlu bir edebiyat yapmışlardı. Çamlıbel gibi Bekir Sıtkı Erdoğan da aruz çalışmalarıyla birlikte, gelenekten faydalanarak halk edebiyatı tarzını da kullandı. Halkın incelik ve üstün özelliklerini yansıtmaya çalıştı. Onun sanatı, memleketi için, aşk için, duygu için olmuştu.