Farkında mısınız bilmem ama, Türkiye'yi 16, İstanbul'u çeyrek asırdır yöneten AK Parti'de bazı sıkıntılar var. Daha önceki seçimlerden farklı bir hava esiyor. Özellikle bazı bölgelerde ürkütücü bir sessizlik var. Ana muhalefet partisinin dağınıklığı, kendi seçmenine bile umut vermeyişi de bu sessizlikte etkili. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a bu defa doğru bilgiler gidiyor anlaşılan. Çünkü nereye gitse, o yöreye ait sorunlara dikkat çekiyor ve çözüm vaadinde bulunuyor. Sorunların üretilmesinde kendi partisinin belediye başkanları olsa bile, yeni bir sayfa açmayı vaadediyor Cumhurbaşkanı. Anladığım kadarıyla, Cumhurbaşkanlığı'nda kurduğu özel ekip, gideceği il veya ilçede ön çalışma yapıyor ve halkın tepkisini, ilgisini ölçüyor. AK Parti'de oluşturulan bir kadro da yapıyor olabilir bu çalışmayı. İsabetli ama gecikmiş bir çalışma.

* * *
Lafı fazla eveleyip gevelemeden hemen örneklendirelim.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta Cuma namazını Üsküdar'da açılışını yaptığı Hacı Harun Ekşi Camii'nde kıldı. Çıkışta da vatandaşlara hitap ederek önemli açıklamalar yaptı. Üsküdar, kentsel dönüşüm çalışmaları nedeniyle vatandaşın canının yandığı bir ilçe. Kentsel dönüşümün boyutunu bilmem ama, vatandaş gönlünün enkaza döndüğü sayılı ilçelerin üst sıralarında yer alıyor. Kirazlıtepe'de sabaha karşı yapılan vahşi yıkım çok tepki çekmişti. Yerine yenisi yapılmış olsa bile, mahallenin camisinin yangından mal kaçırırcasına yıkılması çok sayıda vatandaşı incitmişti.

Yavuztürk Mahallesi'nde evler ve gönüller dozerlerin paletleri altında yerle yeksan olmuştu. Uzlaşma, ikna etme, gönül rızasıyla kentsel dönüşüm gibi mekanizmalar işlememişti. Belki uzlaşmaya direnen vatandaş haksızdı ama belediye bu konuda sonut örnekler ortaya koymadan "Ben yaptım oldu" mantığıyla seher vakti kapıya dozerleri dayamıştı.

* * *

Cumhurbaşkanı konutunun da bulunduğu Üsküdar'da daima kendisine destek vermiş vatandaşların bu konudaki kırgınlığını öğrenmiş olacak ki, konuşmasında şunları söyledi:

"Bizim zorla bir kentsel dönüşüm çalışmamız yok. Bütün mesele gönüllülük esasına dayalı olarak. Bazı müteahhitler diyormuş ki, "Ben yüzde 60'ını, yüzde 70'ini alırım, ondan sonra da seni de kapıya koyarım." Müteahhidin dediği geçerli değil ki. Siz Cumhurbaşkanının, bakanların, belediye başkanının dediğini dinlemiyorsunuz, müteahhidin dediğini dinliyorsunuz. Sen müteahhide evini vermeye mecbur değilsin. Böyle bir durumda muhtara, belediye başkanına durumu bildirin. Ben burada komşunuzum. Gelin bana bildirin. Böyle bir şey yapamayacaklarını görün. Bizim bütün derdimiz buraları en güzel şekle nasıl getirebiliriz."

Bu şekilde kantarın topuzunu kaçıran müteahhitler var mı peki? Evet var. Hem de ne müteahhitler... Peki, bu müteahhitler kentsel dönüşüm için ilk adımı nereden başlatıyor? Belediyeden. Muhtarı bilmem de, birçok belediye başkanının müteahhitlerin tarafında saf tuttuğu sanırım Cumhurbaşkanı'na yeterince aktarılmamış ki, vatandaşa "Siz bizi dinlemiyorsunuz" diyor haklı olarak.

* * *

Benzer bir durum da, fahiş fiyat artışlarına dönük tepkilerin yükselmesi üzerine yaşanmıştı. Geçen ay Türkiye Ekonomi Şurası'nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle sebze fiyatlarındaki artışa dikkat çekerek ''Marketlerde eğer kalkıp benim halkımı sömürme mücadelesini devam ettirenler varsa bunun hesabını sorma görevi de bizimdir ve hesabını sorarız" diyerek sert bir uyarıda bulunmuştu. 

Bu uyarı, marketlerdeki etiketlerin ucuzlamasına yolaçmadı ama, bazı marketler fiyatı aşırı derecede yükselen patlıcan, biber, domates gibi ürünleri satmama kararı aldı. Bugün hâlâ halkın gündeminde dokunduklarında ateş gibi ellerini yakan gıda maddeleri var.

Tamam, Antalya'da yaşanan iklim olayları, hortum, sel nedeniyle seralar tahrip oldu... Önceki gün gazetemizin manşetinde yer verdiğimiz gibi, bu durum tarladaki patlıcanın fiyatını 5 liraya çıkardı. Market tezgahında 12 liradan satışa konuluyor? İşte bu sorunun cevabını bulunca, çözüm de kendiliğinden ortaya çıkıyor.

* * *

Antalya'dan yola çıkan kilosu 5 liralık bir kamyon patlıcanın (15 ton diyelim) üzerine mazot, nakliyeci ücreti, otoyol ve köprü ücreti, vergiyi koyunca satış fiyatının ne kadar olması gerekiyor? Antalya'dan İstanbul'a tek aracıyla ulaştığını, onun da yüzde 25 kârla haldeki kabzımala verdiğini, kabzımalın da yüzde 25 kârla markete, pazarcıya, manava sattığını hesaplayalım. Burada, bir kilo patlıcandaki vergi+otoyol+köprü yükü mü daha fazla, aracı ve pazarcı yükü mü? İşte buna cevap bulup, çözüm geliştirmek gerekiyor...

Ben de bir tüketiciyim. Hem de tüm istatistiklere göre "açlık sınırında" bir gelire sahip bir tüketici. Market fiyatları, dönemsel artar, düşer ama düşmeyen sabit giderlerim var. Örneğin, 4 yıl önce 700 liraya oturduğum evin sahibi, 1.250 lira istediği için çareyi 1.100 liralık bir eve taşınmakta buldum. 4 yıl önce kış aylarında 180-200 lirayı aşmayan doğalgaz faturam, şimdi 400 liradan aşağıya düşmüyor. Yine 4 yıl önce 30-35 lira olan elektrik faturam 100 lirayı geçiyor, su faturam da yaklaşık 4 katına çıkmış durumda.

İşte sokaklardaki sessizliğin nedeni de bu. Sessizlik her zaman kabullenmek anlamına gelmez, bazen fırtına öncesini ifade eder.
Bu yaralar sarılmayınca, diğer sözlerin de hiç bir anlamı kalmıyor...