Bayramlar geliyor, geldi derken işte biinci gününe girdik bile. Sırada milli bayramlarımızdan 30 Ağustos Zafer bayramı var.  Arkasından  29 Ekim Cumhuriyet Bayramıyla kucaklaşacağız.  Keşke bayramları bayram gibi kutlayabilsek. Ne yazık ki ben kutlayamadım. Şehit aileleri, şehit yavruları ile empati yapmadan edemedim. Dışım gülse de yüreğim sızım sızım sızlardı, gözlerim doldu doldu boşaldı.

Ama ne yapalım ki elden bir şey gelmiyor. Şimdi bayram armağanlarından söz edeceğim. Biliyorum o evlere sözünü edeceğim bayram armağanları girmeyecek.

Kimi şehit eşi, nişanlısı, yavuklusunun diline bir türkü dolanacak. Belki tenha bir yere çekilip hıçkırıklara boğularak mırıldanacak:

"Geceler yârim oldu

Anam anam garibem

Ağlamak karım oldu

Her dertten yıkılmazdım

Anam anam garibem

Sebebim zalim oldu

Sebebim zalim oldu

Bayram gelmiş neyime

Anam anam garibem

Kan damlar yüreğime

Anam anam garibem

Ellerin yari gelmiş

Anam anam garibem

Gülmek benim neyime

Anam anam garibem..."

Dereden tepeden bayramları anlatırken, türkülerin de hatırı kalmasın. Türkülerimizde aklınıza gelebilecek bütün toplumsal olaylar işlenmiş.  Ulusumuz, yüzyıllar boyu elemlerini, neşesini, övüncünü, hicivlerini türkülere dökmüş, onlarla teselli bulmuş, onlarla iletişimini tamamlamış.

Ayının bildiği kırk türkü varmış, kırkı da ahlat üstüne, derler. Yaş geçince, ister istemez eskilerden söz ediyoruz.

Bayramlarda nişanlı kızlara oğlan evi tarafından "Bayramcalık sunulurdu. Bayramcalık ziynet eşyası ve giyecek türleri olabilirdi.  Bu armağan nişanlı kızın yüzünü güldürür, sevindirirdi. Gelin gideceği evin fertlerine muhabbet duydururdu.  Bayram dışında da "nişanlı görme" geleneğinde nişanlı erkeğin bir armağan götürmesi gerekirdi.

Fakirlik bu gözü kör olsun. Armağan parası kazanamayan delikanlının duygularını, Sivas ve Elâzığ yörelerinde söylenen bir türkü ne güzel anlatıyor:

"Tüvekte üzüm kara

Dalında düzüm kara

Ben yare gidemiyom,

Elim boş yüzüm kara"

Bayramlar birçok fırsatların bileşkesidir. Davulcu için fırsattır. Küskünler için fırsattır, çocuklar için fırsattır. Sevgililer için fırsattır. Bunu türkülerimizde görebilirsiniz.

Bu fırsatı değerlendirenlerden biri Erzincanlı aşıklardan rahmetli Davut Sularî olmuş. Radyolarda sık sık duyduğunuz türküsünde sevgilisine bir de vebal yüklüyor, vebal mi tehdit mi, intizar mı ben anlayamadım:

"Bugün bayram günü alem eğlenir

Sen bizim yaylaya gel başın için

Dertliler oturmuş derdin söyleşir

Etme intizarın gül başın için

Hayran oldum bakakaldım yüzüne

Sürme değil rastık çekmiş gözüne

Hıçkırarak başım koysam dizine

Saçım okşa gönlüm al başın için

Davut Sulari'yim ahd u amanda

Bir yıldız doğmuştur vakt-ı zamanda

Seher bülbülüyüm ulu divanda

Sen benim vekilim ol başın için."

Bir başka türküde âşık, önce  "Bügun bayram günüdür / Güzeller düğünüdür / Herkesin yüzü güler / Bana matem günüdür" diyerek kendine acındırıyor. Sonra hızını alamıyor da üç günlük bayramda "Üç gecenin hayfını / İster bir günde alam" teklifinde bulunuyor.

       Ah o bayramlar... Ne tatlı bir telaştı. En temiz yaygılarla donatılırdı misafir odaları. Bayram sevinciyle çiçek çiçek açardı dört bir köşe. Basmaya, oturmaya kıyamazdınız. Hele toz pembe yılları yaşıyorsanız, yüreğinizin gümbürtüsü duyulacak diye korkardınız. İçiniz içinize sığmaz dilinizden şu Azerbaycan türküsü düşmezdi:

Bayram gelip elime elimize

Nağme düşüp dilime dilimize

Könlüm gülür elim gülür / Gülür gözel civan

Çalır sazı çalır tarı / Gülür eller gülü

Her yan gül çiçek gül çiçek / Elvan gül çiçek çiçek

......"