Dünyaya kendi düzenini dayatan güçler, kontrolü elinde tutmak için "kişisel verilere" büyük ilgi gösteriyor. İstihbaratı en güçlü devletlerin başkanlarının telefonları dahi dinlenebiliyor, ses dalgaları uzayın derinliklerinden yakalanıp tek tek analiz ediliyor. Bilim kurgu filmlerini andıran yöntemler kullanılıyor bunun için. ABD'nin dünyayı dinlediği ağı deşifre eden eski Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) çalışanı Snowden, hâlâ Rusya'daki Ekvator elçiliğinde tecrit hayatı yaşasa da boş durmuyor.
Wikileaks son olarak CIA'nin "ExpressLane" projesine ait gizli belgeler yayınladı. Söz konusu belgeler Ajans tarafından, Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA), İç Güvenlik Bakanlığı (DHS) ve Federal Soruşturma Bürosu (FBI) dahil birçok kurumun irtibat bürolarına yönelik olarak yürütülen siber saldırıları anlatıyor.

CIA'nin bir birimi olan OTS (Teknik Hizmetler Bürosu), dünya çapındaki irtibat bürolarına sağlanan bir biyometrik veri tabanı oluşturma sistemine sahip ve söz konusu kurumlar buna karşılık onlara bu sistem sayesinde elde ettikleri tüm biyometrik verileri aktarmak zorunda. CIA irtibat bürolarına, yerel ağlardan gelen veri kaçaklarına karşı "ExpressLane"ı veri yakalama aracı olarak kullanıyor.

Ama her ne hikmetse, neredeyse tüm dünyayı dinleme iddiasındaki ABD istihbarat örgütlerinin çatısı NSA, global ölçekli terör örgütlerine karşı aciz kalıyor. Ya da onlarla ilgili veriler ayrı bir havuzda toplanıyor, kamuoyundan gizleniyor. Gizlenen gerçekler, kendilerini ele veriyor çünkü.

Terörist örgütlerin nasıl silahlandırıldığı, silahı satın aldığı paraya nasıl ulaştığı eşelendikçe altından önce istihbarat örgütleri, ardından tek bir odak çıkıyor: Silahı üretenler, parayı yönetenler...

* * * 

Herkesi dinlemeye çalışan ABD'yi de dinleyenler var elbette. Rusya'nın ABD seçimlerine siber müdahalesi konuşulurken, İngiltere'nin seçim döneminde Trump'un telefonlarını Obama lehine dinlediği de ortaya çıkmıştı.

Neden dinler İngiltere "akrabası" ABD'yi? Asırlık ittifak ve hatta akrabalığın akıbetinin ne olacağını kestirmek için elbette. "Üzerinde güneş batmayan imparatorluğun" merkezi Londra, ABD'nin iki kutuplu dünyaya dönük politikasının eksen dışına çıkmasını istemiyordu çünkü. Birinci kutup Batı, ikinci kutup da İslâm dünyası, bunu kabul edelim önce. Komünist blokun "düşman" safındaki yerini İslâm dünyasının aldığından kuşkusu olan varsa, onları "dünyanın yuvarlak olduğu mason yalanı" diyenlerle aynı odada başbaşa bırakmaktan başka çarem yok.

11 Eylül 2001'den bu yana "silahı üreten ve parayı yöneten" güçler, planlarını adım adım uyguluyor. Biz bulunduğumuz yerden her şeyi "toz pembe" görsek de, onların zihinlere yansıttığı "hologram" düşünceler, Türkiye'nin etrafına örülen duvarı gittikçe yükseltiyor. Daha önceki onlarca yazıda bu konuya dikkat çekmeye çalıştık ama, toplumun bir bölümü "aşırı sevgi", diğer bölümü de "kin ve nefret" krizine tutulmuş, gözleri kör, kulakları sağır olmuş.

Trump'un koltuğa oturmasını fırsat bilen bir ekip, Müslüman toplumlara karşı "önce teröristleştir, ardından silindir gibi üzerinden geç" stratejisini çok meşakkatli bulduğu için "İslamsız Müslümanlık" formülünü dayatmıştı. İngilizlerin, Asya'da kurgulayıp, diğer ülkelere de yayılmasını sağladığı "ayet" yerine doğruluğu tartışmalı "hadis-i şerif"lerle yaşanan bir "paralel din" en kestirme yoldu onlar için. Bu, silah üretimini ve savaşı yavaşlatacak bir yöntem olduğu için başta İngiltere olmak üzere İsrail tarafından da kabul görmedi... 

* * *

AB'nin terörle mücadele koordinatörü Gilles de Kerchove d'Ousselghem, geçtiğimiz günlerde İspanyol gazetesi El Mundo'ya önemli açıklamalar yaptı. Koordinatör, AB topraklarında en az 50 bin radikal olduğunu tespit ettiklerini söyledi. Yani, AB topraklarında terörist eylemler gerçekleştirmesi "muhtemel" 50 bin kişi olduğunu...

Tasnifini de şöyle yapıyor AB koordinatörü:

"Birleşik Krallık (İngiltere) 20 bin ila 35 bin radikal belirledi. Bunlar arasından 3 bini MI5 tarafından kaygı verici olarak kabul edilmekte ve bunların 500'ü özel ve sürekli bir gözetim altında bulundurulmaktadır. Fransızlara gelince onlar kendi kriter ve standartlarını kullanarak 17 bin radikali listelemektedirler."

Bu rakamlara, DEAŞ bölgelerine çatışmaya gidip, örgütün "çözülme" süreci başlangıcında ülkelerine dönen "özel yetiştirilmiş" kişiler elbette dahil değil. Çünkü onların dosyaları istihbarat örgütleri tarafından ayrıca tutuluyor. Zamanı geldiğinde de tekrar devreye sokuluyorlar.

ABD başta olmak üzere Batılı istihbarat örgütleri ile MOSSAD, kendi kontrollerinde tuttuklarının dışındaki "radikaller"le ilgili bilgileri birbirleriyle paylaşıyorlar. Türkiye bu paylaşım havuzunun dışında tutuluyor. Çünkü, artık Batı "hologram"la

Türkiye'yi "terör destekçisi ülke" olarak yansıtıyor, zihinlere böyle nakşedecek ilmekler atıyor ardı ardına.

Peki bu tutar mı? Bunu bir sonraki yazımda anlatacağım...