Yirmi birinci yüzyıl Türkiye'sinde irtica bir tehlike olarak sürüyorsa, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında halkı eğitmek, geniş kitlelere bu ilkeleri yaymak amacından sapan basın, kendine pay çıkarmalıdır.

Sonuç olarak bilinmelidir ki, medya, kamuoyu üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Demokratik ülkelerde, dördüncü güç olarak adlandırılmaktadır. Bundan gelen denetim erki, demokratik ortamın sağlıklı yaşayabilmesi için gerekir. Bunun güzel ve basın adına onur verici örnekleri vardır. Ama eksiler de göz önünde bulundurulmalıdır.

Demokrasinin yaşatılmasında vazgeçilmez unsur olan medya, halka doğru ve güvenilir bilgileri aktarmakla sorumludur. "Gazete okumak, burjuva sınıfının, sabah ibadetidir" diye bir söz vardır. Medyanın insanları kendine bağlamasının ilk koşulu, halkın dertlerine sahip çıkması ve bunları yansıtmasıdır. Yukarıda sözünü ettiğim eksilere ilişkin medyayı, titretip kendine getirecek bir şok uygulamak,  sorumluğunu hatırlatmak, görevi kamuoyuna düşmektedir. Kamuoyu baskısı ve bilinçli olarak yapılacak yönlendirmelerle medyayı kendi mecrasına çekmek ve orada ilerlemesini sağlamak mümkündür.

Yüce Atatürk'ün herkesin kulaklarına küpe etmesi gereken sözlerinden bir demet sunuyorum. İsteyen istediği yorumu yapsın, isteyen istediği yere çeksin. Netice itibariyle Atatürk hala yol gösteriyor. Elbette yalnız yol ehillerine.

"Basın hürriyetinden doğacak mahzurların izalesi bizzat basın hürriyeti ile kaim olduğuna dair Büyük Meclisin yol gösterici ve olgun sahasında tesbit edilen esaslar eğer Cumhuriyetin ruhu olan faziletten mahrum cüret erbabına, basın içinde  eşkiyalık fırsatını verirse, eğer aldatıcı ve baştan çıkarıcıların fikir sahasında meş'um tesirleri, tarlasında çalışan masum vatandaşların kanlarını akıtmasına, yuvaların dağılmasına sebep olursa ve eğer en nihayet eşkiyalığın en zararlısına başvuran bu gibi baştan çıkarıcıların kanunların hususî müsaadelerinden faydalanmak imkânını bulursa, Büyük Millet Meclisinin terbiye edici ve kahredici elinin müdahale ve tembih etmesi elbette zaruri olur.

Memlekette Cumhuriyet devrinin kendi zihniyet ve ahlâkını taşıyan basını yine ancak Cumhuriyetin kendisi yetiştirir. Bir taraftan geçmiş devirler gazetelerinin ve müntesiplerinin ıslahı imkânsız olanları milletin nazarında belirirken öte taraftan Cumhuriyet basınının temiz ve feyizli sahası genişleyip yükselmektedir. Büyük ve necip milletimizin yeni çalışma ve medeniyet hayatını kolaylaştırıp teşvik edecek işte ancak bu zihniyetteki basın olacaktır. (1925)

Basın umumî hayatta, siyasî hayatta ve Cumhuriyetin gelişme ve ilerlemelerinde haiz olduğu yüksek vazifeleri anmak isterim.

Basının tam ve geniş hürriyeti iyi kullanması ne derece nazik bir vaziyet olduğunu da beyana lüzum görmem. Her türlü kanunî kayıtlardan ziyade bir kalem sahibinin ilme, ihtiyaca ve kendi siyasî telâkkilerine olduğu kadar vatandaşların hukukuna ve memleketin her türlü hususî telâkkilerin üstünde olan, yüksek menfaatlerine de dikkat ve hürmet etmek manevî mecburiyeti, asıl bu mecburiyettir ki, umumi düzeni temin edebilir. Ancak, bu yolda yanılma ve kusur olsa bile bu kusuru düzeltecek tesirli vasıta, asla mâzide sanıldığı gibi basını kayıtlar altına alan rabıtalar değildir. Bilâkis basın hürriyetinden doğacak mahzurların izale vasıtası da, yine bizzat basın hürriyetidir. (1924)

Önem ve yüceliği cihan medeniyetinde açıkça kendisi gösteren basına, hükümetimizin birinci derecede önem vermesi; bu hususta sarf edeceği mesaiyi, millete ifa ile mükellef olduğu hayırlı hizmetlerin baş tarafına koyması yüksek Meclisin kesinlikle isteyeceği hususlardandır. (1 Mart 1922)

Bir insan topluluğunun müşterek ve umumî hisleri ve fikirleri vardır. İnsan topluluklarının kıymetleri, medeniyet dereceleri, arzu ve temayülleri ancak bu umumî his ve fikirlerin ortaya çıkma ve belirtilme derecesiyle anlaşılır. Bir insan topluluğunu sevk ve idare eden insanlar için, insan topluluklarının talihi üzerinde hüküm vermek mevkiinde bulunan dostlar veya düşmanlar için milyar, bu insan topluluğunun efkâr-ı umumîyesinden anlaşılan kabiliyet ve kıymettir. Binaenaleyh milletler, ekâr-ı umumîyesini cihana tanıtmak mecburiyetindedir. Bütün cihan efkâr-ı umumîyesini cihana tanıtmak mecburiyetindedir. Bütün cihan efkâr-ı umumîyesini tanımak ise hayatın gereklerinin tanzimi için şüphesiz lâzımdır. Bu hususta ise mevcut vasıtaların birincisi ve en mühimi basındır. (1 Mart 1922)