Tamam, erken seçim var ve siyaset hareketli. Tamam, Bülent Arınç'tan Abdullah Gül'e sitem dolu sözler geldi, CHP adayını hâlâ açıklamadı, Meral Akşener'in 5 gün içerisinde 100 bin imzayı nasıl toplayacağı merak konusu. Tamam, hükümet "Cumhur İttifakı açık ara önde" derken, birden bire sürpriz bir seçim paketi açtı. Seçim paketinde, daha önce bunları vaadeden hepsinin muhalefet cephesine AK Partililerin tamamı "popülist vaadler", "kaynak nerede kaynak" dediği şeyler var. Ama tüm bunlar, siyasetin sürekli "dön baba dönelim" gündemi değil mi?

Medyanın "popüler" olan konuyu lime lime ederek ilgiyi üzerinde tutma çabasını anlıyorum. Ama toplumun her kesimini ilgilendiren önemli sorunlara karşı duyarsızlığını ise anlamakta güçlük çekiyorum.
Hiç uzatmadan, meramımı anlatayım...

* * *

Adı sadece kriminal olaylarla, uyuşturucu, hırsızlık, silahlı çeteler, günlük dairelerden çıkan terör hücreleri ile gündeme gelen Esenyurt'ta önceki gün çok önemli bir panel yapıldı. Paneli, Boğaziçi Okulları düzenledi, Birlikte Yaşam Platformu ve Ego Psikolojik Danışmanlık da destek verdi. Konusu "bağımlılık" olunca, ayrı bir önemi vardı bu panelin. Deneyimli spiker Gülgün Feyman'ın moderatörlüğünde magazin dünyamızın bilinen isimleri Selda Alkor, Asuman Dabak, Didem Balçın da konuşmacıydı. Uzman Psikoterapist Çağatay Öztürk,

Dr.Hikmet Gülaçtı, Prof.Dr. Mansur Beyazyürek olayın tıbbi yönüne, STK Uzmanı Tuncer Dağ da sosyal yönüne dikkat çekti.
Selda Alkor, 35 yıllık sigara bağımlılığını yendiğini anlattı ve "bırakamam" diyenlere güzel bir örnek oldu. Gülgün Feyman da, yıllarca kola bağımlısı olarak yaşadığını ve bundan kurtulduğunu anlattı.
Elbette, diğer katılımcıların anlattıkları da çok önemliydi. Ama günün bombasını, günlerce, haftalarca tartışılması gereken "çıplak" gerçeği Asuman Dabak dile getirdi.

* * * 

Her ne kadar Asuman Dabak'ın sözlerini dün gazetemizin manşetinde yayınlamış olsak da, tekrarlamakta fayda var. Bu kadar "anlı şanlı usta gazetecilerin" hazırladığı haber bültenlerinde ve gazetelerde göremediğimiz için, inadına tekrarlamak da gerekiyor sanırım.
Şunları söyledi Asuman Dabak:

"Türk sinemasında alkol ve esrar üzerine kurulu bir dünya var. 'Ne olacak canım, herkes kullanıyor' mantığı hakim. Yozlaşan toplumda biz sanatçıların da payı var. Set ortamlarında o kadar çok esrar sarıp içiliyor ki, inanılmaz."
Asuman Dabak "inanılmaz" diyor ama inanın... Bu bir "kral çıplak" haykırışı. 

Devam ediyor ünlü oyuncu: 

"Duruşumuzu takip eden kitleleri görmezden gelemeyiz. Bugün ünlü bir sanatçı uyuşturucudan ceza alıp, kısa sürede çıkmışsa, piyasada hala kaşesi yüksek işler yapıyorsa, çocuklara ne anlatacağız? İyi aktör olmanın yolu setin bir kenarında sigaralık sarıp içmekten geçmiyor. Bir barın köşesinde viski yudumlamak şöhret getirmiyor. Hepimizin sorumlu davranması lazım."

* * *

İşte Asuman Dabak'ın bu çıkışının "medyada" yer almayışının sebebi, o son sözlerinde gizli. Uyuşturucudan tutuklanıp, kısa sürede cezaevinden çıkıp, sonra çok para kazandıran işler yapan oyuncularda...

"Kaşesi yüksek işler" denilen ne? Televizyon dizileri... "Kriminal" popüleritesi sayesinde raiting yarışında bu oyuncularla avantaj sağlama çabası. Asuman Dabak'ın sözleri, o "kriminal" oyunculara dizilerinde yer veren televizyonun haber bülteninde elbette yer almaz. O televizyonun bağlı bulunduğu yayın gurubunun gazeteleri, internet siteleri de...

Çünkü, kimse bu çarkların bozulmasını istemiyor. Vahşi bir "raiting", "tiraj" ve "reklam pastasından pay kapma" yarışı var. 
Asuman Dabak'ın sözleri, neresinden bakarsanız bakın bir haber. Büyük veya küçük mutlaka yer verilmesi gereken bir haber. Ama, işin içerisine "bizim bahçenin güllerine dokunulmasın" refleksi girince, ne gazetecilik etiği kalıyor, ne haberciliğin kutsallığı...
Tıpkı, siyasetteki "kayırmacılık" gibi burada da "bizim çirkinimize kimse dokunamaz" sahtekârlığı giriyor işin içine...

* * * 

Televizyon dizilerinin, toplum üzerindeki etkisini en iyi bizim "medya mahallesi"nin insanlarının bilmesi lâzım. Tabi, plazalardan çıkıp, özel araçlarından inip şehrin "kenar mahallesi" sayılan bölgelerinde dolaşıp görme şansları yok. Ama önlerine zaten haber olarak düşüyor "dizi üretimi" tiplere benzemek için yapılan garabetler. Kurtlar Vadisi'nin Çakır karakteri ölünce gıyabi cenaze namazı kıldırıldığından bu yana birçok benzer örneği yaşandı. Hâlâ da yaşanıyor. Elinde kılıçla, bıçakla dizi izleyip, televizyonu bıçaklamaya kalkanları görmüyor musunuz?

Muhteşem Yüzyıl'ın Behram Paşa'sı Adnan Koç'un halinden kimseye ibret olmadı mı? Üzerinde uyuşturucu yakalayan polis ekibine saldırıp, silahını alıp kafasına dayanmasıyla cezaevinde biten olay hani...

Uyuşturucu, bu ülkeye ve topluma kurulan büyük tuzaklarından biridir. Uyuşturucu rantı, İstanbul'un her köşesinde türeyen "çete"leri beslemiyor sadece. Suçlu, torbacı ve kullanıcı değil sadece. Ya da uyuşturucu alabilmek için suç işleyenler de...Uyuşturucu illetine karşı sessiz kalan, görmezden gelen ve Asuman Dabak'ın anlattığı "keş"lere "kaşeli işler" verenler de bu tuzağın kullanışlı aktörü. 
Unutmayın ki, kurduğunuz "Alamut Kalesi" sizi, bu oyunun sorumluluğundan da, kurbanlarından da kurtarmaya yetmez. 

Ağzına ve yüreğine sağlık Asuman Dabak, hiç susma olur mu?