Görüldüğü gibi sizin masum ve basitçe ağzınızdan çıkan kavramlar, hitaplar zaman içerisinde yaşamınıza nüfus ederek algılarınızı şekillendirebilir. Aşk ve sevgi kavramına da bu hafta bu pencereden bakalım ne dersiniz!

Bir çoğumuzun başlığı okurken kalanını “sevgi emekti” şeklinde tamamladığına eminim. Selvi Boylum A Yazmalım filminde geçen bu cümle ardında büyük bir aşk, üzüntü ve hayal kırıklığı barındırıyordu. Ancak bu hafta doğru bilinen yanlışlar içerisinden aşk ve sevgi kavramlarını tüm bunların ötesinde ele alacağız.

Aşkım kime denir? Aşk hangi duygudur? Çocuğa neden aşkım denmez?

Günümüzde kavramların iç içe geçmesinden ya da anlamını yitirmesinden sıkça bahsedilir. Özellikle sosyal bilimcilerin tartıştığı alanlardan biri haline gelmiştir. Kavramların sınırlarının yok olması aslında sosyolojik boyutta da sorundur. Çünkü genelleştirilen kavramlar, hitaplar asıl anlamından uzaklaşır. Zamanla etkinliğini yitirir. Aynı aşk, aşkım, sevgili kavramları gibi... Aynı günümüzde herkesin birbirine canım dediği gibi…

Bireyin kendini tanımasında, çocukken duygularını adlandırması ve ifade etmesi etkilidir. Ebeveynler çocuklarına sonsuz ve koşulsuz sevgi ile bağlıdır. Bu sevgi içerisinde ilgi, içtenlik, yakınlık, daimî olarak iyiliğini isteme gibi duygu ve düşünceleri de barındırır. Ancak bu asla aşk değildir.

Aşk ve sevgiyi birbirinden ayıran en temel duygu kavramları arzu ve sadakattir. Aşk, içerisinde cinsel dürtüler de barındıran geçici bir duygudur. Yetişkin iki birey arasında gelişen romantik ilişkilerde yer alan duygudur. Ancak sevgi güven esaslı sonsuz bir duygudur. Özellikle ebeveyn-çocuk arasındaki duygusal süreçler sevginin en güçlü formudur. Ancak bu güçlü form asla aşk değildir. Bu yüzden çocuğa “benim sevgilim sensin, aşkımsın, ben sana aşığım” gibi cümlelerle duygularınızı tanımlamanız çocuğun kendi duygularını tanımasına da engel oluşturacaktır. Ayrıca gözden kaçan bir diğer detay da çocuğun romantik ilişkiler ile erken yaşta tanışmasına sebebiyet vermenizdir. Çocuğunuz “sevgili ve aşk” kavramlarını ilk kez duymakta ve anlamlandırmaktadır. Bu duygunun ve kavramların sınırlarını ilk günden yanlış çizmek doğrusunu öğretmenizi güçleştirecektir.

Çocukken iç içe geçmiş sevgi ve aşk kavramları yetişkinlik döneminde romantik ilişkilerine de yansıyacaktır. Hatta bu konuda Türk televizyonlarında yayınlanan ve efsane haline gelen Semra Kaynana lakaplı bir annenin oğluna “aşık olursan ben sana söylerim” şeklinde kurduğu cümle her ne kadar izleyiciyi güldürmüş olsa da ardında büyük sorunlar barındırmaktadır. Anneler, eşlerinden göremedikleri ilginin ivmesini zamanla erkek çocuklarına doğru döndürmektedir. Gelin-kaynana çatışmalarının birçoğunda annenin, gelini ile kendini farkında olmadan kıyasladığı görülmektedir. Bu durumun temelinde, annenin erkek çocuğu evin reisi olarak konumlandırması ve eşinden göremediği ilgiyi oğlundan beklemesi yatmaktadır.

Görüldüğü gibi sizin masum ve basitçe ağzınızdan çıkan kavramlar, hitaplar zaman içerisinde yaşamınıza nüfus ederek algılarınızı şekillendirmektedir. Siz de çocuğunuzun yetişkinlik sürecinde nefret, bağlılık, bağımlılık, takıntı, saplantı gibi duygu kavramlarını aşk duygusu ile karıştırmasını istemiyorsanız çocuğunuzu severken “benim sevgilim sensin” demeyin. Evde rollerin karışmasına sebebiyet vermeyin. Çocuğunuz, aşk duygusunu birbirine aşkla bakan anne ve babasını izleyerek gözlemlesin, sevgiyi de ona karşı olan davranışlarınızda hissetsin…