Yalnız kış günlerinde değil, düğün, nişan, askerlik saya ve  benzeri nedenlerle, arabaşı, tel helvası gibi türlü sebepler yaratılarak bu toplantılar yapılabilir. İnsanlar, birlikte olmanın güzelliğini yaşadıkları gibi bu toplantılarda adabı muaşereti, geleneklerimizi, göreneklerimizi öğrenirler. Toplantıların sosyal ve toplumsal yönünün yanında eğlence fonksiyonu vardır. Toplu çalma-söyleme geleneği, pek çok sanatçının da ilk okulu olmuştur.

Geçmiş yıllarda Mardin yöresinin “Sabahiye” geleneği, Şanlı Urfa’da sıra gezmeleri, aklımıza gelebilir. Yöre türküleri geleneksel ezgi yapısı içinde icra edilir. Aynı durum Elâzığ için de geçerlidir.

Ordu Giresin yöresinde kol bastı eğlenceleri bir anlamda oturak meclislerinin zeminini hazırlar. Anadolu’nun pek çok yöresinde rahatça hareket edebilecekleri, türkü söyleyip eğlenebilecekleri yerlerin olmaması nedeniyle özellikle gençler, en güvenli ve halkı rahatsız etmeyecek alanları bağ evlerini kendilerine mekân olarak seçerler. Bir nevi “Oturak Âlemi” diye anılan içkili ve yemekli sohbet toplantıları düzenlerler. Zaman zaman baskınlara uğradıkları için baskın sırasında okunan türküler de “Kol Bastı Havaları” olarak anılır.

Bitlis – Ahlat yöresinde hamur akşamı veya kına eğlencesinden söz edebiliriz. Burada erkek toplantıları, asker uğurlamaları ve düğünlerin dışında dini nitelikli toplantılar da yapılır ki, türkülerin yanı sıra dini ve sosyal içerikli sohbetler yapılır. Öte yandan Harput; kendine has eğlenceleri ile yörelerimizden sayılır. Kaya başı, top top, kürsü başı  gibi birçok toplantı türünün kendine özgü töreleri vardır.

Bu geleneğin hem erkekler hem kadınlar için en zengin yaşandığı iller arasında Gaziantep’i atlamamak gerekir.

Nevşehir yöresinde “Sıra Odaları” geleneği daha çok güz mevsiminde kurulur. Akran grubunda bulunan yarenler, her gün birinin odasına gider.

Başta da yazdığımız gibi, Anadolu’nun çeşitli yörelerinde aynı fonksiyondaki toplantıların yöresine göre farklı adlarla anılır. Konya’yı ve Konya adıyla birlikte anılan oturaklar da böyledir.  Konya Oturakları hakkında pek çok araştırma yapılmış, yazılar yayınlanmıştır. Tarihi süreci ortaya çıkarılmıştır.

Filmlere dahi konu olan bu toplantılar, yöre mutaassıp çevrelerinde hoş karşılanmasa da hiç bir zaman vazgeçilmemiş, yaşatılmış Konya folklarının bir parçası olmuştur. Oturmak filinden gelen bu toplantıların çağrısı, “oturak tutalım”, “oturak edelim” şeklinde yapılırmış. Elbette şehir dışında bağımsız evlerde, yalnız erkekler için, müzikli, içkili, bu alemlerde hizmet eden,  işi sanat edinen hanımlar da bulunurmuş. Kendine özgü terimleri, töreleri varmış.

Oturak toplantılarına Muğla yöresinde de rastlıyoruz. Her ne kadar kolbastı oyunlarında sözünü etmiş olsak da Giresin, Trabzon yöresinde de kendine özgü müzik ve oyun yapısı içinde, bu tür eğlenceler yapılırmış. Balıkesir yöresinde adına sohbet denirmiş.  

Adı ne olursa olsun, bu tür meclislerin temelinde hoşgörü ve sevgi bulunur. İnsanlar birbirleriyle tanışır, konuşur, arkadaşlıklar, dostluklar oluşturur. Gençler burada oturup kalkmayı, gelenek ve göreneklerini, adab-ı muaşereti öğrenir. En önemlisi musikiyi, yöre oyunlarını oynar, belki ilk kez icraya katılır.

Bu toplantıların bir başka fonksiyonu istişare imkânı sağlamasıdır.  Önemli birçok konular, danışmalar, kararlar da alınabilir.

Öte yandan, halk musikimize yüzyıllarca vücut veren ve günümüze ulaşmasını sağlayan ortam, artık değişim sürecine girdi. Son elli yıla göz atacak olursak, ülkemizin toplumsal yaşantısında büyük değişiklik oldu. En önemlisi köyden kente, kentten üç beş büyük kente göç olayıydı.

Görülmektedir ki, köylü nüfusu giderek azalırken, yerel kentli nüfusta başlangıçta bir yükselme görülmüş, daha sonra yerel kent nüfusu da eriyip büyük kentlere göçmüştü. Köylü halkımızın kendi zevk ve kültürel değerlerini büyük kente getirmişse de doğal olarak büyük kentlerde yapılanan seçkin kültür hayatının içinde öz yok olmaya başlamıştı.

Yeni ortam veya akımlar hem musiki folklorumuzu etkilemiş hem teknolojik gelişmeler, yerel değerleri eritmiş, yozlaştırmıştı.

Bir başka anlatımla, öz kültürümüzün temeli olan halk türkülerimize oyunlarımıza vücut veren ortam, köyden kente kaymış, geleneksek tarzlar yok olmuştu.