Atatürk'e göre, güzel san'atlar uygar olmanın işaretidir. Fikir hayatının can damarı ve kültürlü insan yetiştirmede eğitim aracıdır. Diyor ki:

"San'at, güzelliğin ifadesidir. Bu ifade söz ile olursa şiir, nağme ile olursa müzik, resim ile olursa ressamlık, yontma oyma ile olursa heykeltraşlık, bina ile olursa mimarlık olur. .... San'atkâr da, toplumda uzun mücadele ve gayretlerden sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır."

Atatürk'e göre, san'atkâr ile bütün millet, bütün insanlık övünür. San'atkar, insanlığın ortak değeridir.  "Dünyada medenî, ileri ve gelişmiş olmak isteyen herhangi bir millet, mutlaka heykel yapacak ve heykeltraş yetiştirecektir." diyor.

Atatürk; "Müziksiz hayat zaten mevcut olamaz. Müzik hayatın neş'esi, ruhu, sevinci, herşeyidir. Yalnız müziğin çeşidi incelenmeye değer. Bunu açıkça bilmeliyiz. Milli ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir an önce modern müzik kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu düzeyde Türk millî müziği, yükselip evrensel müzikte yerini alabilir." diyor.

Atatürk; "Askerlik bile, kendini içinde bulunduğu topluma anlatabilmek ve büyük insanlık ve kahramanlık yolculuğunu hazırlayabilmek için uyandırıcı, yönlendirici, harekete geçirici ve nihayet fedakâr ve kahraman yapıcı vasıtayı edebiyatta bulur. Bu itibarla edebiyatın her insan topluluğu ve bu topluluğun şimdiki durumunu ve geleceğini koruyan ve koruyacak olan her kuruluş için en esaslı eğitim vasıtalarından biri olduğu, kolaylıkla anlaşılır."diyor.

Atatürk: "Güzel san'atlarda başarı, bütün inkılapların başarılı olduğunun en kesin delilidir. Bunda başarılı olamayan milletlere ne yazıktır." diyor.

Atatürk: " San'atsız kalan milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir" diyor.

Ve Atatürk: "Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat bir san'atkâr olamazsınız" diyor.

Yani Atatürk  "Ey televoleciler, dejenere magazinciler, san'atcılık bir gecede koşmakla, kucaktan kucağa uçmakla, iyi firikik vermekle olmaz. Halk bunu istiyor, diye halkın adına ahkam kesmeyiniz. Gerçek san'ata, san'atçıya iltifat ediniz, onları  tanıtınız, sevdiriniz." demek istiyor.

Atatürk'e göre,  kamuoyunun araştırılmasının bilinmesinin önemi büyüktür. Kamuoyunu temsil edecek sağlıklı bir basını gereklidir. Türk milletinin sağlam bir fikre sahip olması, sağlam bir kamuoyu oluşması için temeldir. Atatürkçülükte basının görevi, yalnız olayları yansıtmak değildir. Basın verdiği bilgiler, yaptığı yorumlar, ileri sürdüğü fikir ve düşüncelerle geniş halk kitlelerinin eğitim ve öğretimine katkıda bulunmalıdır. "Basın milletin genel sesidir. Bir milleti aydınlatmada, ona doğru yolu göstermede, bir milletin muhtaç olduğu fikri gıdayı vermekte, özetle bir milletin hedefi mutluluk olan ortak yönde yürümesinin sağlanmasında basın, başlı başına bir kuvvet, bir okul, yol göstericidir."

Medyada yalnız sürüm ve kazanç hırsı hâkim olursa, halka yol gösterme, halkı eğitme, halkı temsil etme niteliği kaybolur. Atatürk düşüncesindeki gazetecilik, bir kazanç işi değil, toplumsal kuruluşlardır.

Atatürkçülükte, millet adına konuşacak, kamuoyunun görüşlerini yansıtacak basının bazı nitelikler taşıması gerekir. Cumhuriyet basının niteliklerinin nasıl olması gerektiğini Atatürk:

"Türkiye basını, ulusunun gerçek sesi ve iradesinin meydana geldiği yer olan Cumhuriyetin çevresinde çelikten bir kale oluşturacaktır. Bu kale fikir kalesi, zihniyet kalesidir. Basın mensuplarından bunu istemek Cumhuriyetin hakkıdır. Bugün ulusun içten olarak birlik ve dayanışma içinde olması zorunludur.  Toplumun esenliği ve mutluluğu bundadır. Bu gerçeği ulusun kulağına, vicdanına gerektiği gibi ulaştırmada basının görevi çok ve çok önemlidir." sözleriyle açıklamıştır.

Demokrasinin yaşatılmasında vazgeçilmez unsur olan medya, halka doğru ve güvenilir bilgileri aktarmakla sorumludur. "Gazete okumak, burjuva sınıfının, sabah ibadetidir" diye bir söz vardır. Medyanın insanları kendine bağlamasının ilk koşulu, halkın dertlerine sahip çıkması ve bunları yansıtmasıdır. Televole aymazlığı ve kolaycılığı içindeki medyayı, titretip kendine getirecek bir şok uygulamak,  sorumluğunu  hatırlatmak, görevi kamuoyuna  düşmektedir.