Deniz mevsimine yurdumuzun pek çok yerinde girildi. Dilimde Haşim’in dizeleri:
“Denizlerden / Esen bu ince hava
saçlarınla eğlensin. / Bilsen /
Melal-i hasret ü gurbetle ufk-ı
şama bakan / Bu gözlerinle, bu
hüznünle sen ne dilbersin!...”

Ahmet Haşim’i 3 Haziran 1933’de kaybetmiştik.
“Yarin dudağından getirilmiş
Bir katre âlevdir bu karanfil,
Ruhum acısından bunu bildi!
Düşdükçe vurulmuş gibi,
yer yer,
Kızgın kokusundan kelebekler,
Gönlüm ona pervane kesildi.
Hepimizin bildiği ve sevdiği karanfili,
ancak Haşim bu şekilde
tasvir edebilirdi. Bir damla alev
olan karanfil, niçin yârin dudağıdır
ve niçin acıdır? Bu soruyu Yusuf
Ziya Ortaç Haşim’in ölümünü izleyen
günlerde Galatasaray Lisesi’nde
verdiği konferansta yanıtlamış.

Cenap: ” Senin ağzın benim,
benim ki senin / Çifte buseyle yek
dehan olduk! “ diyor. Nedim: ”
Ne berk-i güldür o leb, çiğnesem
şeker sanırım, / Ne goncadır o dehen,
koklasam şarap kokar! “ demektedir.
İkisi de dudağın lezzetini,
busenin tadını biliyor. Ama
Haşim’e göre, şeker tadı veren bir
gül yaprağı ve şarap kokan gonca
değildir. Karanfil, acı ve kokusundan
belli ki, yârin dudağından getirilmiştir.

”Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın
yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya
ağlayarak
Sular sarardı yüzün perde perde
solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam
olmakta
Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar
güller
Durur alev gibi dallarda kanlı
bülbüller
Sular mı yandı neden tunca
benziyor mermer
Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam
olmakta...

Edebiyatımızın en güzel şiirlerinden
biri şüphesiz ki “Merdiven”
dir. İhtiyarlığa ulaştıran hayat yokuşu
ile gurup arasındaki sembolik
ilgiyi anlatmakta. İşte melâl bu.

Haşim’in şiiri sembolik olduğu
için, her okuyan bir anlam vererek
kendinden bir şeyler katabiliyor.
Ama her tuşu ayrı bir ahenk veren
piyano gibi, her bahri ayrı bir
ahenk veren, aruzun “mefâilün feilâtün
mefâilün fâlün” vezni de duygulara
ayrı bir derinlik vermekte.
Büyük sanatçıların eserlerinde
aşağılık yükseklik değil, farklılıklar
söz konusu olabilir. Ahmet Haşim’in
şiiri, farklı bir şiir. Bedeninin,
ruhunun bütün zerrelerini içinde
taşımakta. Işığın gölgeleri ve
tonları ile dolu. Hayatını sanata
bağlamış bir kişiliğin ürünleri, anlatımları.

Zannetme ki güldür, ne de lale,
Âteş doludur, tutma yanarsın,
Karşında şu gülgûn piyale...

İçmişti Fuzûlî bu alevden,
Düşmüştü bu iksîr ile mecnûn
Şi’rin sana anlattığı hâle...

Yanmakta bu sâgardan içenler,
Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı,
Baştan başa efgân ile nâle...

Âteş doludur, tutma yanarsın,
Karşında şu gülgûn piyale...

Unutmamak gerekir ki, Haşim’in
nesirleri de en az şiirleri kadar
başarılı ve anlamlı. Onun şiirleri
gibi, nesirleriyle de okunmalı.
Sanırım, arayış içinde olan genç
sanatçılarımıza; batı ve doğu sembolizmini
kendi duygu potasında
karıştırıp, kendine özgü renk, koku
ve ses armonisini meydana getiren
Ahmet Haşim’in vereceği çok şey
var.

Bir Günün Sonunda Arzu

Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümayan,
Güller gibi... sonsuz, iri güller
Güller ki kamıştan daha nalan;
Gün doğdu yazık arkalarında!
Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrarını ömrün eder ilân.

Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Alemlerimizden sefer eyler?
Akşam, yine akşam, yine
akşam
Bir sırma kemerdir suya
baksam;
Üstümde sema kavs-i
mutalsam!
Akşam, yine akşam, yine
akşam
Göllerde bu dem bir kamış
olsam!