Ahi Evran`ın, `Elini, dilini, belini bağlı, kapını, gönlünü, sofranı açık tut` prensibi temel alınarak ortaya çıkan Ahilik, Selçuklu ve Osmanlı döneminde Anadolu`da yaşayan halkın sanat, ticaret, ekonomi gibi çeşitli meslek alanlarında hem iş hem de ahlaki yönden yetişmelerini sağlayan bir kurumdu.

Ahi olamazken, üye olmak isteyenlerden de `Yedi fena hareketi bağlaması ve yedi güzel hareketi açması` isteniyordu.

Bunlar şunlardı:

Cimrilik kapısını bağlamak, lütuf kapısını açmak

Kahır ve zulüm kapısını bağlamak, hilim ve mülayemet kapısını açmak

Hırs kapısını bağlamak, kanaat ve rıza kapısını açmak

Tokluk ve lezzet kapısını bağlamak, riyazet kapısını açmak

Halktan yana kapısını bağlamak, Hak`tan yana kapısını açmak

Herze ve hezeyan kapısını bağlamak, kapısını açmak

Yalan kapısını bağlamak, doğruluk kapısını açmak

Âhiler, meslek sâhibi olmaları nedeniyle, diğer dervişlerden farklı olarak, kırsal alanlardan çok kentsel alanlara yerleşmişlerdi. Bir meslek örgütü olmanın yanı sıra, giriş-davranış töreleri ve sırları olan, bir başka anlatımla;  Bâtınî bir kuruluştu. Bunların örgütlü  güç haline gelmelerini, Horasan Erenlerinden olan Âhi Evran sağlamıştı.

Anadolu’yu 1300’lü yıllara hazırlayan, bütün insanlığa ışık tutan diğer bir Anadolu ereni de Mevlâna Celâleddin Rûmî’dir. Mevlâna 1207’de Horasan’da Belh kentinde doğmuştu. Moğol istilası üzerine ailesiyle birlikte Anadolu’ya gelmiş, Erzincan, Sivas, Kayseri, Aksaray, Niğde, Karaman’da bir süre kaldıktan sonra,  Konya’ya yerleşmiş ve 1273’te burada ölmüştü. İlk derslerini bilginler sultanı ismiyle anılan babası Bahaeddin Veled’den aldı. Tasavvuf düşüncesiyle içice büyüdü. Bir Âhi olan Şems Tebrizî ile karşılaşınca, kendi düşünceleri de şekillenmeye başladı. Tasavvuf düşüncesini şiirle anlatma yeteneğine sâhipti.  Ona göre Tanrı’ya ulaşmak için gerekli olan en önemli şey aşktı.

Bir bitkiyi hayvan da sevebilirdi; ancak, hem bedeniyle, hem bilinciyle, hem düşüncesiyle, hem de belleğiyle sevebilen tek varlık insandı.

 Mevlâna karşı cinse duyulan fiziki  aşkı da  yüceltir.  Çünkü, bir başkasını seven insan kendisini, bütün insanlığı, evreni ve Tanrı’yı sevebilir. Aşkların en güzeli bu bilince ulaşıldığı zaman başlayan “Hakikat” aşkıdır.

Aşkın dalı öncesizliktedir, kökü sonrasızlıkta. İnsanlar bir ağacın dalıdır. Topumuz bir inciyiz. Başımızda aklımız tek iken, ne diye bu iki görme, bu şaşılık ne diye?

Mevlevîlerin dönerek yaptıkları sema tüm dünyâyla aşkta birleşmek, onun evrensel dönüşüne ayak uydurmaktı. Ellerinin birini gökyüzüne dönük, diğerinin yeryüzüne bakar olması da, Tanrı’dan aldığı aşkı tüm dünyâya sunmaktı. Ruh Tanrı’dan fışkıran bir özdür, ölümsüzdür. Ruh ilk çıktığı kaynağa, Tanrı’ya dönmenin özlemi içerisindeydi. “Ney”den çıkan ses, ruhun, ilk kaynağa dönme özleminin sesiydi.

Mevlevilik Türk düşünce ve sanat hayatına önemli etki ve katkıları olan bir tarikattı. Mevlânâ 'nın vahdet-i vücud (varlık birliği) anlayışına dayanan düşünceleri yüzyıllar boyunca etkisini sürdürmüş, günümüze kadar canlılığını koruyabilmişti.

Mevlevi tekkeleri, tarikat faaliyetlerinin yanı sıra bir sanat ve kültür kurumu gibi çalışmış, baştan beri birçok şair, yazar ve bestecinin yetiştiği merkezler olmuştu. İslâm dünyasında dinle musikiyi, dar bir alanda resmi bağdaştıran, ibadette musikiye yer veren ilk tarikat Mevlevilikti. Mevlevilikte, ney, kudüm, nısfiye, rebap, daha sonraları tambur ve başka sazlarla dini nitelikte tören düzenleme, zikretme, sema meclisine girme ve ilahiler okuma gibi bölümler bulunmaktaydı.

Mevleviliğin temel ilkeleri, genellikle on iki konuda toplanıyordu:

1. İnsanlığa hizmet etmek;

2. Başkalarına her zaman iyi ve güzel davranışın örneği olmak;

3. Mesnevi okumak ve mutasavvıf olmak;

4. Aklı iyi kullanmak, hikmet sahibi olmak;

5. Dindar olmak;

6. İçini her zaman temiz tutmak;

7. Mevlânâ'yı pir tanımak;

8. Mevlânâ'nın yolundan ayrılmamak;

9. Allah’tan, Hz. Muhammed'den sonra Mevlânâ'ya bağlanmak, ona gönülden inanmak;

10. Bilimle uğraşmak, bilgi sahibi olmak.

11. Alçakgönüllü, sabırlı, güler yüzlü, hoşgörülü ve nazik olmak;

12. Maddi ve manevi bakımdan temiz olmak.

Bunlar Mevleviliğin değişmez kurallarıydı. Mevlevi tarikatına giren, çile dolduran herkesin bunlara uyması gerekliydi.