Hepimize tıp doktoru diploması vermeliler. Günde en az iki saatimizi profesörler karşısında tıp dersi dinliyoruz. Ancak itiraf etmeliyim ki, bizler sağlık manyağı olduk. Bir doktorun yap dediğine ertesi gün bir başkası ilginç görünmek için yapma, diyor.

Muhibbî, Kanunî Sultan Süleyman’ın şairlik mahlası. Vecize gibidir şiiri: “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi // Saltanat didükleri ancak cihân gavgasıdur / Olmaya baht ü saâdet dünyada vahdet gibi….” Sözü Ziya Osman Saba’ya getireceğim. Tam bana göre dediğim şiirinin adı: Nefes Almak:

 Nefes almak, içten içe, derin derin,

Taze, ılık, serin,

Duymak havayı bağrında.

 

Nefes almak, her sabah uyanık.

Ağaran güne penceren açık.

Bir ağaç gölgesinde, bir su kenarında.

 

Üstünde gökyüzü, ufuklara karşı.

Senin her yer: Caddeler, meydan, çarşı…

Kardeşim, nefes alıyorsun ya!

 

Koklar gibi maviliği, rüzgârı öper gibi,

Ananın südünü emer gibi,

Kana kana, doya doya…

 

Nefes almak, kolunda bir sevgili,

Kırlarda, bütün bir pazar tatili.

Bahar, yaz, kış.

 

Nefes almak, akşam, iş bitince,

Çoluk çocuğunla artık bütün gece,

Nefesin nefeslere karışmış.

 

Yatakta rahat, unutmuş, uykulu,

Yanında karına uzatıp bir kolu,

Nefes almak.

 

O dolup boşalan göğse…

Uyumak, sevmek nefes nefese,

Kalkıp adım atmak, tutup ıslık çalmak.

 

Sürahide, ışıl ışıl, içilecek su.

Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu.

Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses.

 

Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes…

Anlıyorum, birbirinden mukaddes,

Alıp verdiğim her nefes.

 Ziya Osman Saba’yı 29 Ocak 1957’de kaybetmiştik.  Ölümünün yirminci yılında, kendisini yakından tanıyan Yaşar Nabi Nayır, şöyle yazmıştı:

“Tevazu, tevekkül, kanaat, yüzyıllarca tarikatların aşılamaya çalıştıkları halde insanlar arasında hemen hiç yerleştiremedikleri feragat ruhu O'nun bütün varlığına sinmişti….''

Ziya Osman Saba ile özdeşleşmiş bir deyim aransa, her halde “tevazu”nun karşılığı olan “alçak gönüllü olmak” bulunurdu. Küçük olması, yoksul olması önemli değildi.

     Ziya Osman Saba’nın bütün şiirlerinde, dizelere onun ruh dünyası yansır. Saba’nın yazdığı ilk yazısı annesinin ölümüne ilişkin olmuş. İlk demeleriyle ilgili şunları demişti:

"Bu nesirleri ve daha sonra yazdıklarımı siyah kaplı bir deftere geçirmiş, ilk sahifeye kırmızı - mavi, kalemle, doğan mı batan mı olduğunu anlaşılmayan bir güneş resmi yapmış ve korkunç bir Arapça hatası da işleyerek en başa, eserime verdiğim adı yazmıştım: Hissiyatlarım.”

Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayir’la Galatasaray Lisesi'nde öğrencilik yıllarında  tanışmış. Daha sonra aralarına aldıkları  Sabri Esat (Siyavuşgil), Cevdet Kudret, Vasfi Mahir (Kocatürk), Muammer Lütfi ve Kenan Hulusi (Koray) ile Yedi Meşale grubunu kurmuşlardı. Ortaklaşa çıkardıkları kitabın adı “Yedi Maşale”ydi. Bu adla anılan bir akımı oluşturmuşlardı.

Ziya Osman Saba’nın, Galatasaray Lisesi’deyken bir yıl sınıfta kalmış, bu nedenle alt sınıftan gelen Cahit Sıtkı ile tanışmıştı. Çok iyi arkadaş ve  dost olmuşlardı.  İki şairin de sıkça ölüm teması işlemeleri bir rastlantı olmasa gerek.

“Bütün saadetler mümkündür...

Şu kapının açılması,

İçeri girivermen,

Bahar, kuşlar, gündüz.

Ve bütün dünya

Bir an içinde gürültüsüz.

 

Bütün saadetler mümkündür...

Bahtsızların biraz gülümsemesi...

Körlerin gün görmesi,

Mümkündür bütün mucizeler...

Ana, baba, evlât, bütün kaybolanlar...

Ebedi bir sabahta buluşmamış bir daha.

 Ölüler! hepimiz için yalvarın Allah'a...”

Yukarıdaki şiirde de görüleceği üzere, Ziya Osman Saba’nın şiirlerinde genellikle geçmiş günlerin özlemi, çocukluk ve gençlik günlerinin anıları, ev ve ailenin insanı ısıtan ortamı, yoksul yaşamlara karşı utanç ve acıma, Allah’a kulluk , kadere boyun eğme ve  ölüm temalarını işlemişti. Ziya Osman Saba’nın en dikkate değer yönü, küçük mutluluklara yetinmeyi bilmesiydi.