Ben halkım, vergi veriyorum, yasalara, kurallara uyuyorum, devletin bana çizdiği çizgi çerçevesinde yaşıyorum. Sizler de benim vekilimsiniz. Size, sandığa gidip vekalet verdik ve "Yasa yaparken bizim menfaatlerimizi, geleceğimizi düşünün ve daha müreffeh bir toplum olmamız için gerekli yasal düzenlemeleri yapın" dedik.

"İçinizden seçilecek kişilerle ülkeyi yönetecek kadroyu oluşturun, güzel şeyler yaşatın övünün, yaşanan olumsuzlukların da siyasi faturasını siz ödeyin" diye verdik vekaleti. Sıfatınız gayet açık: Milletvekili. Yani, milletin vekili... Kime karşı, tüm "güç odaklarına" karşı. O yüzden dokunulmazlığınız var. Kürsüde konuştuğunuzdan tutun da yaptığınız eylemlere kadar "dokunulmaz" kılmış sizi yasalar. Evet, tartışılıyor ve hatta eleştiriliyor dokunulmazlığınız. Çünkü, onu öyle suistimal ettiniz ki zaman zaman, "Ne yani, milletvekili olmak suç işleme özgürlüğüne sahip olmak mıdır?" diye sorgular olduk. Bazen "Suç işleme özgürlüğümüze müdahale ediliyor" diyebilme acaipliği de sergileyip, haklı çıkardınız size tepki gösterenleri.

* * *

Günlerdir sizi izliyorum. İzliyorum, çünkü bir toplumun bir arada yaşama mutabakatı sayılan Anayasa'yı değiştirmeye çalışıyorsunuz. Bundan sonraki dönemde ülkenin nasıl yönetileceği ile ilgili bir "sistem kurmaya" çalışıyorsunuz. Bazılarınız da bunu engellemeye çalışıyor, yanlış buluyor.

Koca koca adamlarsınız. Bazılarınızın yaşı, doktor raporu olmadan bir karış arazinin tapusunu dahi devredemeyecek yaştasınız. Yani o kadar hayat tecrübesine sahip bir ömür biriktirmişsiniz.

Sizin orada üzerinde "laf olsun torba dolsun" misali konuştuğunuz her konu, bizim geleceğimizi temelden ilgilendiriyor. Ciddi sorunlarla boğuşan, herkesin üzerinde farklı hesaplar yaptığı bir ülkenin en hassas dönemindeyiz. Ve siz bu dönemde "bir arada yaşam mutabakatı" hazırlıyorsunuz ama bir arada duramıyorsunuz dahi.

Birbirinize söylediğiniz sözleri duyup, öğrenmesinler diye çocuklarımızın yanında kısık sesle dinliyoruz sizi. Ağzınızdan dökülen hakaretin her türlüsü havada uçuşuyor, fırlattığınız saksılarla çarpışıp yüreğimizi kırıp döküyor biliyor musunuz? "Şeref", "haysiyet", "namus" gibi sözcükleri o kadar ucuzlattınız ki, her ağzınızı açışta bu sözleri duyuyoruz ama karşılığını göremiyoruz maalesef.

Gözümüzden kaçmıyor. Yaptığınız yanlışı "mübah" kabul etmemiz için elli türlü "tevil"le tekrar tekrar yorumluyorsunuz ama beceremiyorsunuz. Gözümüze baka baka yalan söylüyor, iftira atıyor, mübalağa yapıyor ve hatta nifak tohumları saçıyorsunuz.

* * *

"Demokrasinin mabedi" denilen Meclis'i, futbol fanatiklerinin terörize ettiği tribünlere döndürmeye hakkınız yok. Biz, en aykırı fikirleri bile birbirimizle konuşabilme zemini ararken, sizin "söyleyecek fikri olmayan acizler" gibi kavga etmeye hakkınız yok. Siz hapşırınca biz grip oluyoruz, siz öksürünce bizim nefesimiz tıkanıyor, siz sallanınca biz yıkılıyoruz, sizin kaşlarınız çatılınca, yumruklarınız sıkılınca biz canavara dönüşüyoruz bilmiyor musunuz?

Kedi kulübesi yüzünden adam öldüren, otobüste kadın tekmeleyen, canlı bombayı, katliamı bile "oh olsun" diye karşılayan "insan müsveddesi" tiplerin oluşmasında ve pervasızca kendisini haklı çıkarmaya çalışmasında sizin büyük sorumluluğunuz, katkınız var farkında mısınız?

Evet öfkeliyim bu satırları yazarken, öfkeli olduğum kadar da üzgünüm ve umutsuzum.

Bunun sorumlusu sizsiniz, ben değilim, karamsarlığım değil. İçimizi karartan sizsiniz, umutlarımızı söndüren, öfkemizi kabartıp yarına dair güzel düşünceler üretmemizi engelleyen de...

* * *

Siz, birbirinize güvenmezken, biz nasıl "milli birlik" diyerek birbirimizle omuz omuza duracağız? Siz birbirinizin gözünü oyarken, biz nasıl komşumuza toleranslı, anlayışlı, hoşgörülü olabileceğiz. Siz birbirinizin boğazını sıkarken, bacağını ısırırken, yüzüne, gözüne hoşratça yumruk atarken, biz nasıl kol kola gireceğiz?

Siz, ettiğiniz yemine sadık kalmazken, biz nasıl sözümüzde duracağız? Siz, koyulmuş yasaları, tüzükleri göstere göstere çiğnerken, biz nasıl kırmızı ışıkta duracağız?

Anayasa, bir ülkenin aynı zamanda namusudur beyler, hanımlar... Yeni bir Anayasa yaparken, eskisi yürürlükte olduğu sürece uymak zorundasınız, ülkenin namusunu korumak zorundasınız. Anayasayı, yasaları beğenmeme, eleştirme, yanlış bulma hakkı hepimizde var. Ama yenisiyle değiştirene kadar eskisine uymaya hepimiz mecburuz, mahkûmuz.

Sizin; o çatı altındaki 550 kişinin sorumsuz davranışlarının, sokakları barut fıçısı haline getirdiğini görün artık. Ülkeyi uçurumun eşiğine el birliğiyle getirdiğinizi de kabul edin. Yapılan iyi şeylerin de, kötü şeylerin de mimarı sizsiniz. Ya demokrasinin kurallarına uyun, o yüce Meclis'te yüzümüzü kızartmadan bizleri lâyıkıyla temsil edin ve güzel bir gelecek umudu verin ya da vekaletimizi geri verin...