Bir manimiz var: “Armut kırda çok imiş / Yiyen içen tok imiş / Sevdiğine varana / Sorgu sual yok imiş.”

Bir de deyimimiz var. “Armut piş ağzıma düş” Emek harcamadan bir işin olmasını beklemek ya da her işin kendiliğinden hazır olup ayağına gelmesini beklemek durumlarını anlatıyor. Asalak yaşamayı alışkanlık haline getirenlere “"Ben çalışıp kazanıp sana vereceğim. Oh ne güzel! Armut piş, ağzıma düş!” derler.

Armudun içinde A, B1, B2, B3, B6 ve C vitaminleri bulunuyor. Uzmanlar, armudun yararlarını sıralıyorlar: Kandaki üre asidi ve üre tuzlarını dışarı atıyor. Böbreklerin düzenli çalışmasına yardımcı oluyor. Kabızlığı önleyerek idrar söktürüyor. Yüksek tansiyonu düşürüp kanı temizliyor.

Malatyalılar: “ “Armudu taşlıyalım / Altında kışlıyalım,” diyorlar.

Ayva için “Sarı kız sarkıp durur / Düşerim diye korkup durur, “ demiş atalarımız. “Nasrettin Hoca’nın evli iki kızı varmış. Bir gün bunlar babalarını ziyarete gelmişler. Hoca, kızlarına:

Geçiminiz nasıldır,” diye sormuş.

Kızların birisinin kocası çömlekçi, ötekininki çiftçiymiş. Kocası çömlekçi olan demiş ki:

Kocam, çok testi, çömlek, küp yaptı, kurumaya bıraktı. Yağmur yağmazsa bana esvap alacak.” Öteki de:

Kocam çok ekin ekti, yağmur yağarsa beni Hacc’a götürecek,” demiş. Bunun üzerine Hoca:

İkinizden biri ayvayı yiyecek; amma hanginiz belli değil,” demiş.

Ayva yerken yutmakta zaman zaman karşılaşılan zorluk nedeniyle 'Ayvayı yemek' deyimi her ne kadar olumsuz anlamda kullanılsa da gerçek hayatta ayva yemenin pek çok yararları var:

Doktorların saydıkları yararlardan bir kaçını aktarıyoruz: Damar sertliğini önler. Karaciğer tembelliğine iyi gelir. Ayva şurubu ishali ve dizanteriyi keser. Mideye ve bağırsaklara kuvvet verir. Bronşite, öksürüğe iyi gelir. Çekirdekleri kaynatılıp suyu içilirse göğsü yumuşatır. Çekirdeklerinden yapılan merhem, dudak ve meme çatlaklarında, egzamalarda kullanılır. Ayvanın yaprağını yakıp kül olmadan söndürüp iyice dövüp göze çekilirse faydalıdır. Çiçeği baş ağrısını geçirir, kalbe, beyne iyi gelir. Ayva suyu kabızlığı giderir. Çiçeği bal ile pişirilip emzikli anneye verilirse sütü bollaşır.

Karnı yağlanıp şişmanlamış olanlara ayva göbekli denir.

Manilerimizde ayva sıkça yer almakta. İşte biri: “Dumana bak dumana/ Ayva gömdüm samana / Senen dinsiz oğlunu /- Ben getirdim imana”

Ve sıra türküde, diye gözlerime mi bakıyorsunuz? Onu de rahmetli Neşet Ertaş’tan dinleyiniz:

Ayva turunç narım var

Benim ah ü zarım var

Hep derdinden ağlarım

Bir vefasız yarim var

Ayva turunç nar bende

Aldı aklım yar bende

Hiç melhem kar eyleme

Yar yarası var bende

Ayva turunç neyleyim

Halimi arz eyleyim

Zaten bende talih yok

Ta küçükten böyleyim.”

Folklorumuz içinde yer alan meyveler arasında üzümün ayrıcalıklı yeri bulunmakta. Bir atasözümüzde, “Üzüm üzüme baka baka kararır” denilmekte.

Bir gurbet insanı olarak Zaralı Halil’den alınan bu Sivas türküsünü dinlerken empati yapıp çoğu zaman gözlerim dolu dolu olmuştur:

Tevekte üzüm kara

Salkımı düzüm kara

Ben o yâre gidemiyom

Elim boş yüzüm kara ”

Bilirim onu. Allah kimseyi hiç olmazsa iki kilo meyve alacak kadar eli boş bırakmasın. Atalarımız, analarımız bacılarımız üzüm için “Anası eğri büğrü / Babası Deli Hasan / Kendi kızından güzel” demişler. Üzümle ilgili çocuk oyunlarının sonunda söylenen tekerlemede: “Ayağımın altında ne var? / Üzüm…/ Herkes evine düzüm düzüm…” deniliyor. Üzümle, asmayla ilgili manilerimiz var:

Asma sende üzüm var, / Üzümünde sözüm var. / Bir evde iki güzel, / Büyüğünde gözüm var.”

Asmada üzüm kaldı, / Yemedim gözüm kaldı, / Ağla gözlerim ağla, / Gurbette kızım kaldı.”

Bir bilmecemiz de şöyle: “İlik ilik ilmeli / İlik gözü düğmeli / Ya bunu bilmeli /Ya kırk koyun vermeli” Ben kırk koyun değil, size bir final türküsü hatırlatayım:

“Asmalıdır evimiz

Yeni düştü sevimiz

Sevda böyle giderse

Çatlar ölür birimiz”