İngilizler İstanbul'u, Yunan orduları Ege'nin birçok yerini işgal etmiş, Adana, Gaziantep, Kahramanmaraş ve çevresinde Fransız arsızlığının yaşandığı yıllar. Dualarla, hatimlerle açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin "başkomutanlık" unvanı verdiği Mustafa Kemal Paşa ile çoğunluğu gönüllülerden oluşan ordu, düşmanı Polatlı önlerinde durdurmayı başarmış.

Savaşın vazgeçilmezi cephane temininde büyük sıkıntı yaşanıyor. İstanbul'daki İngiliz depolarından ve dağıtılan Osmanlı ordusunun cephanelerinin toplandığı yerlerden kaçırılan top mermileri, mavnalarla denizden İnebolu kıyısına getiriliyor, oradan da kağnılarla Ankara'ya doğru taşınıyordu.

Henüz Büyük Taarruz başlamamış.

1921 yılının Aralık ayı. İnebolu'ya büyük miktarda topçu ve piyade cephanesi çıkarılmış, ambar ve depolara doldurulmuştu. Kara kış erken bastırmış, yollar geçit vermez olmuştu. Cephede asker cephane bekliyor, savaşın en kritik dönemleri yaşanıyordu.

İnebolu ve Kastamonu bölge kumandanları adeta seferber olmuş, köy muhtarları ile mülkî makamlarla görüşmeler yaparak cephanenin Ankara'ya nakli için çare üretmeye çalışıyordu. İnebolu-Ankara yolu, kısa sürede binlerce araba ve kağnıyla doldu.

* * *

Köyler, tüm kağnılarını sahipleriyle birlikte seferber ediyor, yüklenen kağnılar İnebolu'dan yola çıkıp, karla kaplı yolları aşarak cephaneyi Ankara'ya ulaştırmak için zorlu bir yolculuğa çıkıyordu.

Tarih, 1921 yılının son günleriydi. Birdenbire bastıran kar yolları kaplamıştı. Sıra ile cephaneler yüklendi. Yüklemesi yapılan kağnı yola çıkıyordu. Şerife Gelin, köyde bakacak kimsesi olmadığı için Elif'i yanına almıştı. Şerife Gelin'in kağnısına top mermileri yüklendi, yol verildi... Şerife Gelin, İnebolu çıkışında kağnıyı durdurdu. Oraya kadar sırtında taşıdığı kızı Elif için top mermilerinin arasında bir yer ayarladı. Tek koruma aracı olan yün yorganı, donmasın diye cephanelerin üzerine örtecekti. Kızını da cephanelerin arasında korumaya aldı. Yün yorganını ve kazağını kağnının üzerine örttü.

Sonra tekrar kağnı başına geçip "Bismillah" diyerek öküzleri çekmeye başladı.

Tipi bir yandan, gecenin ayazı bir yandan sıra sıra giden kağnıları zorluyordu. Şerife Gelin'in öküzlerinden birisi yürümez olmuştu. Çok çırpındı, bazen yürüdüler bazen durdular. Öndekiler uzaklaştı, arkadan gelenler geçip gitti.

Şerife Gelin, samanlarla ve yün yorganıyla sardığı cephanelerin arasındaki Elif'ini emzirmek istedi. Kağnıyı çeken öküzler de acıkmış, dermandan kesilmişti neredeyse. Elif'i de doyurmak lazımdı. Kollarını açarak kağnının üzerine şöyle bir abandı...

* * *

Devamı kayıtlarda şöyle yer aldı: O gece kar tipisine rağmen sabaha kadar yürüyen ve kışlanın kapısına kadar gelebilen cephane yüklü kağnı arabasının, her nasılsa kafilesinden ayrı olarak, genç bir kadının kışlaya kadar gelebildiği, şehre girmek nasip olmadan şose kenarında sabaha karşı donduğu anlaşılmıştı.

İki çavuş, genç kadının cansız bedenini kaldırıp götürecekleri sırada yorganın altından birden bire çığlık kopararak ağlayan bir çocuğun feryadını duyunca şaşırmışlar ve şehit anayı bir yana bırakarak hemen yorganı kaldırmışlardır.

Şehit kadının alaca önlüğünden ve başındaki benli örtüsünden tanıdılar. Seydiler köyünden Şerife Gelin'di. Kocası savaşta bir bacağını, gözünü kaybetmiş, kulakları da ağır işitir olmuştu...

Halide Onbaşı, Nezahat Onbaşı, Erzurumlu Kara Fatma, Halime Çavuş, Hafız Selman İzbeli, Gördesli Makbule, Çete Emir Ayşe, Tayyar Rahmiye ve yüzlercesi "Kadının yeri evidir" dememiş, Yunan ordularını hilafetin ordusu (!) saymamış, Amerikan veya İngiliz mandası olmayı kabul etmeyerek cepheye koşmuştu. Kimi çarpışarak, kimi de Şerife Gelin gibi cephane donmasın diye donarak can vererek kurtuluş destanını yazmıştı.

* * *

26 Ağustos 1922'de başlayıp, 30 Ağustos'ta Dumlupınar'da zaferle sonuçlanan ve ardından Başkomutan Mustafa Kemal'in "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir, İleri!" emrini vermesiyle Yunanlılar'ın İzmir'e kadar takip edilip denize döküldüğü zaferin 94. yılı bugün. İngiliz-Fransız ittifakıyla yedi düvelin Anadolu'yu istilaya koştuğu hayasızca akının durduğu, sürecin tersine döndüğü, küffarın çizmesinin binlerce yıllık yurttan sökülüp atıldığı destanın simgesidir.

30 Ağustos zaferini yok saymak, hatta gereksiz saymak belki Büyük Taarruz'u hatırladıkça yüreği sızlayan Yunan milliyetçilerini, İngiliz işgalcilerini ve işbirlikçilerini mutlu edebilir. Ama en başta Şerife Gelin ve yüzlerce kadın şehidin kemiklerini sızlatır.

Şerife Gelin'in yüzüne başı dik bakabilmek adına, 30 Ağustos Zafer Bayramı hepimize kutlu olsun...