Arif Nihat Asya, gözünü ve sözünü budaktan esirgemeyen, mertliği ve kibarlığı ile gerçek bir öğretmen, dürüst, bilge; yol göstericiydi.  Kıbrıs'ı çok sevmiş, bu sevgisini ölünceye kadar gönlünde taşımış,  rubailerinde işlemişti.  

Arif Nihat Asya, 1959-1961 yılları arasında Kıbrıs Celal Bayar Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak görev yapmıştı. Bu süre içinde yalnız öğrencileri değil, halkı da milli davada bilinçlendirmeye, yüreklendirmeye çalışmıştı. Yerinde bir saptamayla “Batmayan Eğitim Güneşi” olarak nitelenen Arif Nihat Asya, aynı zamanda Kıbrıs Türk’ünün moral hocası olmuştu. Konuşmalarıyla, yazılarıyla Namık Kemal’in ‘Vatan için her ne çekersek, vatanımız kadar severiz’ düşüncesini Türk gençlerinin gönüllerinde tutuşturmayı başarmıştı. Milli bilinci ustalıkla işlemekteydi.

Bir rubaisinde “Albayrağı” şöyle anlatıyordu:

“Aylar sana yıl gelmektedir, haftalar ay;

Doğmazsa bu yaz Akdeniz’in ufkuna ay,

Ey yavruların yavrusu Kıbrıs, sen de

Bahçemdeki  al yaprağı al bayrağa say!”

 Ama Arif Nihat Asya’da Kıbrıs sevgisi,  aşka dönüşmüştü.  Zaman zaman tarihten güç almaya ve bu gücü yansıtmaya çaba gösteriyordu. Behçet Kemal Çağlar’a ithaf ettiği bir rubaisinde İkinci Selim’in ağzından şöyle demişti:

Kıbrıs dilemiş derdine derman, benden;

Bekler yine himmet, Hala Sultan, benden..

Er topla, donanma düz ve aç sancağımı..

Davran, Lala Mustafa Paşa.. ferman benden!

Arif Nihat Asya, Kıbrıs Türk gençlerinde Atatürk sevgisini, Türklük ve Türkiye sevgisini ön plana çıkararak Türkün azminin yıkılmazlığını ve ulusal kimliğimizin kaybolmamasını şiirleriyle perçinlemişti.

Kıbrıs’ı terk etmek isteyen, ya da göçe zorlanan Kıbrıslıların durumuna üzülüyordu. “Ayrılık Çeşmesi” başlıklı rubaisinde şöyle diyordu:

“Kim kurtulacak: çelme, kader çelmesidir;

Poyraz, ölümünün rüzgar olup esmesidir;

Evsiz, yuvasız ve tarlasız Kıbrıs’ta

Her çeşme bugün bir ayrılık çeşmesidir!”

İşte iki rubai daha aktarıyorum:

Al bayrağın gölgesinde dağlar gördüm;

Ay-yıldızlı küskün, alı ağlar gördüm

Yersizi havasız kalmış otuz bin yuvayı,

Göç etmek için, hurcunu bağlar gördüm.

                   

Ey Lefkoşe, kalmış bize ancak bir ucun;

Gitmiş yarıdan fazlası on bir burcun..

Elden, çıkacak yavaş yavaş eldeki de

Gelmezse bugün yarın, mukadder yolcun

18 Temmuz 1964 de Arif Nihat Asya, Kıbrıs, Nasıl Elden Gider? adlı yazıda şunları söylüyor:

 “Bütün Akdeniz ve Ege adalarında hakkımız olduğunu dünyaya unutturmamak için, zaman, zaman, adalar meselesini ortaya atmamız gerekirdi. Bu hazırlığı 59’dan önce de, sonra da yapmadığımızdan, şimdi Kıbrıs üzerinde hak iddia etmemiz, dünya için sürpriz teşkil etmektedir. Kıbrıs giderse bu yüzden gider.

Kıbrıs, davamızın kuvvetine rağmen,dava vekillerimiz yüzünden elden gider.

Kıbrıs, “kimsenin toprağında gözümüz yoktur” hükmü yüzünden değil, bu hükmü yanlış anladığımız ve bu yanlış anlayışa kendimizi inandırdığımız için elden gider.

Kıbrıs, Ada’daki Türk’ün bize güvendiği müddetçe elden gitmez; bize güvenini kaybetmesi yüzünden elden gider.”

Bir yabancının “Bizim düzinelerle Kıbrıs’ımız var” demesi üzerine, Arif Nihat Asya  ‘Kıbrıslar’ başlıklı yazısında, Ege adalarının bir “aile” ve hepsinin soy adının “Kıbrıs” olduğunu belirtmişti. Sonra yazısını  şöyle sürdürmüştü:

“...Bizim Ege’den Akdeniz’e doğru, yukarıdan aşağı, yalnız iriceleri sayıldığı taktirde, 33 Kıbrıs’ımız vardır ki tesbihimiz gibidir...Senin bildiğin Kıbrıs, bu tesbihin yalnız imamesidir. Bunlar bizim, ‘Kıbrıs’ diye seslendiğimiz zaman, hep birden “hangimizi çağırıyor?”diye kulak kabartan Kıbrıslarımızdır......”

Şüphesiz, Kıbrıs Türkünün, Kıbrıs’ta yaşayabilme ve geleceğine sahip çıkma uğraşısı, aynı zamanda eğitim uğraşısıdır. Onun için, yeni Arif Nihat Asya’ların Kıbrıs’a gönderilmesi gerekir. Kıbrıs’ın kişilikli, dürüst, ulusunu ve vatanını seven, cesur, sabırlı, insan sevgisiyle dopdolu olan öğretmenlerimize gereksinimi var.