İstanbul Büyükşehir Belediyesi, uzun zamandır bin yeni taksi plakası için UKOME'de mücadele veriyor. Daha önce İBB tarafından kiralanarak işletilmesi planlanan daha fazla taksi plakası için önerge verilmiş, bu da UKOME tarafından reddedilmişti.

İBB'nin diğer bir projesi ise 750 minibüs ile 250 taksi dolmuşun, ticari taksiye çevrilmesi.

Metro ve tramvay hatları yaygınlaştıkça bazı hatlarda minibüs ve dolmuşlar ciddi oranda müşteri kaybına uğradı. Büyüyen İstanbul'un ulaşım sorununa katkı olması için değişik hat düzenlemeleri yapılıyor, yeni hatlar ihdas ediliyor ama bu da yeterli değil.

Aslında minibüs taşımacılığı, İstanbul gibi bir dünya başkentine hiç yakışmıyor. Hızını, durup kalkma zamanlamasını "kafasına" göre ayarlayanlar yüzünden daha da ilkel hale gelmiş durumda minibüs taşımacılığı.

Neyse, gelelim UKOME'deki toplantıya.

Toplantıda, İBB Toplu Ulaşım Hizmetleri Müdürlüğünün 750 minibüs ve 250 taksi dolmuşun taksiye dönüştürülmesi teklifi bir kez daha ele alındı.

Toplantı öncesi gösteri merkezi önünde çok sayıda esnaf toplandı. Dönüşüm teklifi çeşitli esnaf odası temsilcileri, belediye yetkilileri ve bakanlık temsilcileri tarafından tartışıldı.

İstanbul Taksiciler Esnaf Odası (İTEO) Başkanı Hüseyin Aksu, her zamanki gibi bu dönüşüme karşı çıktı. Aksu, dönüşümün, kanun, yönetmelik ve hukuka aykırı olduğunu savunarak, minibüslerin dönüşümünün taksici esnafına zarar verdiğini öne sürdü. Ama bu zararı detaylandırmadı.

Aksu'nun "taksici esnafı" dediği, günde 12 saat direksiyon sallayan, İstanbul trafiği ile cebelleşerek evine ekmek götürmeye çalışan emekçi değil. Plaka sahipleri. Araçlarının şoför koltuğuna hiç oturmadan plakasını kiralayıp her ay tıkır tıkır parasını alanlar yani...

Evet, pandemi şartlarında birçok kesimde olduğu gibi kısıtlamalar nedeniyle taksici esnafında da gelir kaybı oluştu. Sokağa çıkma yasağının olduğu günlerde taksicilerin büyük bölümü trafiğe çıkmıyor. Özellikle plaka kiralamış olanlar için büyük kayıp bu. Çünkü o günü, diğer 5 günde telafi etmek zorundalar.

Kirayı aksattıkları taktirde imzaladıkları senetler devreye girer, ardından icra vs. derken ocağı söner insanın.

İstanbul ölçeğinde yeni verilecek bin plaka büyük bir rakam değil. Ayrıca, bu plakalar ona buna da peşkeş çekilmeyecek. Minibüs ve dolmuş esnafına verilecek, onların dönüşümü sağlanacak.

Aksu'ya net bir sorum var. İBB, yeni taksi plaka önerisini "ihale ile satılacak" şartıyla getirseydi UKOME gündemine tavrınız yine aynı mı olurdu?

Bütün yükü taksi emekçilerinin sırtına yükleyen "plaka lobisi"ne karşı bugüne kadar neler yaptınız, çalışanlara hangi hakkı sağladınız?

Taksiciliğin, emekli olan veya başka iş bulamayanların yapabileceği bir iş olması yerine, bir "meslek dalı" olması için hangi girişimlerde bulundunuz?

Aksu, mutlaka bu sorulara bir cevap verecektir. Ancak UKOME'de plaka lobisinin galip gelmesini bana kimse izah edemez...

AYSEVER VE BELEDİYELER

Gazeteci Enver Aysever, bu sıralarda bazı gazetelerin manşetlerini, bazı köşe yazarlarının köşelerini süslüyor.

Konu; Aysever'in CHP'li belediyelerle yaptığı "konferans, gösteri, seminer, eğitim faaliyeti" vb. anlaşmalar ve bu anlaşmalar karşılığı yüklü miktarda para ödeniyor olması. İddialar çarpıcı. Belediye başına 50'şer, 100'er bin liralar havada uçuşuyor.

Aysever, önce İzmir Büyükşehir Belediyesi ile yaptığı bir anlaşma ile gündeme geldi. Anlaşma açığa çıkınca Belediye Başkanı Tunç Soyer, ihaleyi iptal etti. Aysever, "İddia edildiği kadar para almıyorum" demekle yetindi. Şimdi başka CHP'li belediyelerle ilgili benzer iddialar var.

Şimdi ortada kocaman 2 soru var: Belediyeler Aysever'e bu kadar kaynak aktardı mı? Aysever, bu kazançlarını vergilendirdi mi?

Ya da, belediyelerle ardı ardına anlaşma imzalarken, Sosyalist olmanın gereği "hakça bölüşüm" için, işsiz bazı gazeteci arkadaşlarını da benzer organizasyonlara kanalize etti mi? Yoksa "Rabbena, hep bana" mı dedi?

İddiayı gündeme getirenler çeşitli belgeler yayınlıyor. Ama benim elimde doğruluğu kesinleşmiş belge olmadığı için bunlar için "iddia" demeyi sürdüreceğim. Ta ki, belediyeler ve Enver Aysever doyurucu açıklamalar yapana kadar.

Ancak, bu olayın ortaya çıkardığı acı bir gerçeğe dikkat çekmek istiyorum.

Maalesef, gazetecilik artık "mahallenin gazetecisi" olmadan sürdürülebilir değil. Herkesin bir mahallesi, "yandaş" olduğu bir parti var ve oranın değirmenine su taşıyor. Ekranlarda parti propagandisti gibi hararetli bir şekilde bir partiyi savunuyor ama sözüm ona tarafsızlığı da kimseye bırakmıyorlar.

Başka belediyelerde de konferans veren, söyleşiye katılan, sözde "kültürel etkinlik" adı altında gazetecilere kapı açanlar var. 20-25 yıl önce sadece iftar çadırlarının söyleşi konuğu oluyordu bazı gazeteciler ve ayırdıkları zaman, harcadıkları enerji için bu kadar büyük paralar konuşulmuyordu.

Daha önce de önerdim, yineliyorum:
Belediyeler; festival, konser, s
öyleşi, konferans vs. etkinliklere bütçelerinden para ayıramasın. İmar rantı ile zengin ettikleri müteahhitlerden sponsor bulsunlar bu tür etkinlikler için.

Ben kaldırımda çukura basıp düşerken, o kaldırımın parasını birilerine peşkeş çekenlere de, o parayı ceplerine indiranlara da haram zıkkım olsun.