Kar ne kadar çok yağarsa yağsın, yaza kalmaz, diye bir atalar sözümüz vardır. Karın çok yağması bereket anlamındadır Anadolu'muzda. "Kar yılı, var yılı" sözü bunun için söylense gerek.

Her şey bir yana, Anadolu'da kış, hayvanlarının samanı, yemi az olan, yeygisi yiyeceği kıt olan, odunu, kömürü, ayağında ayakkabısı, sırtında paltosu, mantosu olmayanlar için erken gelen, geç giden bir mevsim.

Şarkışlalı Serdarî, 1900'lü yılların başından bir durum tespiti yapıyor:

"Rençperin sanatı bir arpa tahıl
Havasın bulmazsa bitmiyor pahıl
Tecelli olmazsa neylesin akıl,
Dördü bir okka dolumuz bizim.

Sekiz ay kışımız dört ay yazımız
Açlığından telef olur bazımız
Kasım demeden buz tutar özümüz
Mayısta çözülür gölümüz bizim

...."

Yeygisi, giygisi kıt olanlar için, kış günlerinin sona ermesi müjde olarak kabul edilir. Ruhsatî gibi cümle halk şükreder:

"Gönül azât oldu gamu şitâdan / Şükür Yaradan'a yine yaz geldi / İşte böyle diyordum Hüdâ'dan / Şükür Yaradan'a yine yaz geldi ..."

Anadolu'nun çoğu yerinde kış mevsimi Karakış, Gücük ve Mart aylarıdır. Eğer gücük ayında soğuklar şiddetli olursa "Deli Gücük" derler. Gücük, şubat ayının adı...  Her ne kadar Mart ayında kazma kürek yaksalar da gücük sonu ve mart başlarında a cemreler düşer ve havalar ısınmaya başlar. Rumî mart ayının girdiği gün, çok soğuk olduğuna inanılır. Yani, milâdî 13 Martta kar yağar. Buna "Gücük Döğüşü" denir. "Gücük çıkmam diyor, mart çıkarırım diyor" sözünü bazı yerlerde kullanılır.  Halk arasında "Kocakarı Soğukları" denilen 6-7 gün süren soğuklar 11-17 mart tarihleri arasında olur.. Bu günlere "Berdelâcuz Günleri" denir. Hatta "Yer Burdelâcuz, gök tâciz" diye bir atasözü de var.

Yukarıda Ruhsatî'den söz ettim. Onunla devam edeyim. Belli ki âşığımız deniz seviyesinden 1750 metre yükseklikte olan Kangal'ın Deliktaş köyünde çok zor bir kış geçirmiş. Yaz günlerine kavuşmanın sevincini yansıttığı destanından birkaç dörtlük alıyorum:

"Şöyle barhaneye çeksin göçünü
Şükür Yaradan'a belli yaz geldi
Uzun kısa gücük mücük defoldu
Cennet'in misali allı yaz geldi

Karakışın eksik olmaz dumanı
Zemheri de hiç vermiyor amanı
Yine mart ayının vardır imanı
Gözyaşı dökerek selli yaz geldi

Misafir alıyor dağların başı,
Şükür gitti evden kışın telaşı
Yaz çiçeği çiğdem gösterir başı
Usul boylu ince belli yaz geldi

Ruhsatî, bir başka şiirinde yazın geldiğini sevgilisine müjdeliyor. Çünkü baharın gelişi başka duyguları uyandırmaktadır:

"/ Daha gözleyim mi ey mavi donlu / İşte görüyorsun sunam yaz geldi / Kalmadı eridi dağların karı / Nice bir ah ile yanam yaz geldi // Kaba yel değdi de söküldü seller / Bülbül dile geldi açıldı güller / Herkes sevdiğine nâmeler yollar / Ben de Kerem gibi yanam yaz geldi..."

Kara kış, karlı dağlar, halk hikâyelerimizde de yer alır. Ruhsatî'nin "Kerem gibi yanam" sözü bana Kerem'in Laleli dağında tipiye tutulmasını hatırlattı. Bu hikâyeyi yarın anlatayım.