Her şakanın altında bir gerçek var mıdır? Öküz altında buzağı aramaya gerek yok.

Şaka diyorsak şakadır. Şakamızı bir şiirle ısındıktan sonra aktarayım: 
Dünkü yazımda dış perspektiften “Dünya Kadınlar Günü”nün geçmişinden söz etmiş ve bir alıntı şiir serpiştirmiştim. Bugün de yazıma. Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Ölümü Hatırlatan Kadın” şiirinden bir dörtlükle başlayayım: 

“Kayalıklarda gördüm seni, bir sisli günde,
 Fırtınadan saçların çözülmüş bir demetti.
 O kayalıklarda ki bir yıl evvel üstünde
 Çöllerden aşık dönen bir genç intihar etti… “

Oldukça elem ve utanç veren kadın sorunlarından ve atalarımızın varlığımızı borçlu olduğumuz kadına verdiği önemi anlatan yazılar yazacağım. Dün yaşadık. Bugün de yarın da yaşayacağımız hatta her gün yaşayacağımız ve duyacağımız feminist söylemli feryadı figanlara karşı işi şakaya vurduğum için beni bağışlayınız. Acı gerçeğin şamarını yiyene kadar, Murat Birsel’in “Kadınlara Dair” şiirini hınzır bir gülümseme ile okuyabilirsiniz:
Öperseniz beyefendi değilsinizdir, / Öpmezseniz adam değilsiniz. 
İltifat edersiniz yalan der / Etmezseniz bırakır gider. 
Her isteğine evet derseniz karaktersiz olursunuz / Karşı çıkarsanız anlayışsız. 
Çok yanına giderseniz sıkıldım der /Az giderseniz küser. 
İyi giyinirseniz çapkınsın der / Dikkat etmezseniz zevksizlikle suçlar. 
Kıskanırsınız huyun kötü der / Kıskanmazsınız sevmiyorsun der. 
Siz bir dakika geç kalın kıyamet kopar  / Kendisi bir saat gecikirse bunda ne var. 
Arkadaşınızla buluşursunuz adı ihmal olur  / O buluşur 'Bizim kızlar' olur. 
Siz başka kadına bakacak olsanız gözleriniz oyulur  / Başka bir adam ona baktığında adı hayranlık konur. 
Konuştuğunuz anda dinlemenizi ister / Dinlediğiniz anda 'Neden konuşmuyorsun?' der 

Kısacası... / Sade ama çok karışık.  / Zayıf gibi ama çok güçlü. 
Akıl karıştıran ama hayranlık uyandıran. 
İnsanı çıldırtan ama mükemmel! 

Bir bakacaksınız, muzip bir arkadaşınız, elektronik posta adresinize, Yüce Atamız’ın Gençliğe Nutku’ndan tornistan yaparak bir mesaj gönderecek:

 “Ey Türk  Kadını
Birinci vazifen bulaşık, çamaşır ve kocana sahip çıkmaktır. Mevcudiyetinin yegane temeli budur. Kocan en kıymetli hazinendir. Seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek kaynanan, kaynatan ve görümcelerin olabilir.
Bir gün evliliğini kurtarmak mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için bulaşık ve çamaşırı düşünmeyeceksin.
Bu durum elektriğin ve suyun kesildiği anda ortaya çıkabilir. Evliliğine tecavüz etmek isteyen kaynanan kaynatan ve görümcelerin hayatta emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. 
Hayatta kılıbık kocan zor bir ihtimal de olsa başka kadınlara göz dikmiş olabilir. Aileniz fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. 
Ey asil Türk kadını, işte bu ahval ve şeriat içinde dahi vazifen yuvanı kurtarmaktır. Anasının kuzusu olan kocanı adam etmek senin elindedir. İhtiyaç duyduğun merdane dolabın sol üst kösesinde saklıdır.”

Bir hanım köşe yazarımız çıkar, yarı şaka, yarı ciddi nalına mıhına vurur: “Neden ‘Kadınlar Haftası’ değil de, ‘Kadınlar Günü.’  Zamanında ‘Yerli Malı’na bile bir hafta ayıran bu ulusun gözünde kadının Sümerbank basması kadar kıymeti yok mu?’ diye sorabilir. 

Arkasından Kadınlar Günü’nü kutlama programları yapacaklara ilginç, anlamca yüklü öneriler sıralayabilir: 

Örneğin, eskiden ‘Verem Savaş Haftası’ vardı, hafta boyunca her tarafa konuyla ilgili uyarıcı afişler asılırdı, mesela ‘öksürürken ağzınızı mendille kapatın’, ‘‘kimsenin bardağını, çatalını kullanmayın’ gibi... ‘Kadınlar Günü’nde de benzer şeyler yapılamaz mı? Mesela sevişen bir karı-koca resminin altına ‘Kadın dövülmez, sevilir’ yazılamaz mı? Ya da meydanlara erkek heykelleri dikilip, altına ‘Kadına vuran taş olur’ denemez mi?

Kuşkusuz ki bunlar şakadır. Gerçek olan nedir? Lütfen yarın yazacağım yazıyı okuyunuz.