Sefil Selimî “Bana sağcı solcu, gerici deme” diyordu. İnsanların görüşlerinde dolayı birbirine düşman olmamasını istiyordu. 

Yalnız politik görüşler değil inançları dolayısıyla ikilik çıkaranlara da çıkışır. Bu çıkışmasının içinde bütün dünya görüşü vardır:

“Alevi demeden sünni demeden,

Her insanı aynı gördüğüm suç mu?

Bana cevap verin yanlışlık neden?

Gönlümü herkese  verdiğim suç mu?

 

Yeryüzü, gökyüzü içinde olan,

Birlik beraberlik şuuru bulan,

Sevgiyle saygıyla hürmetle dolan,

Ehl-i dil yanına vardığım suç mu?

 

Kötülere karşı savaş açtığım,

Zalimler üstüne ateş saçtığım,

Hakk’ı inkar eden kuldan kaçtığım,

Dostlar hatırını sorduğum suç mu?

 

Yalandan riyadan hileden uzak,

Olguna cahile kurmadım tuzak,

Çirkin görüşlerin kabrini kazak,

Deyip de kabire girdiğim suç mu?

 

Sefil Selimî’ye acep ne gerek?

Hedefimi seçtim boyun eğerek,

Nefsimi öldürüp kibri boğarak;

Dim dik ayak üstü durduğum suç mu?

 Sefil Selimî’yi hep suçlu görmüşlerdi. Hem alevi, hem Sünni yobazların hedef tahtası oldu. Ehlibeyti sevdiği için, kimi “Kızılbaş” olmuş diye taşa tuttu. Aleviler, “Bu adamın soyu kökü Sünni” diye sempati duymadılar.

O duygularını şöyle dile getirdi:

Kimse bana yaren olmaz, yar olmaz,

Mertlik hırkasını giydim giyeli.

Dünya bomboş olsa, bana yer kalmaz,

İnsana muhabbet duydum duyalı.

 

Bu kızılbaş oldu yunmaz dediler

Kapıya bacaya konmaz dediler

Kestiği haramdır yenmez dediler

İmam Hüseyin'e uydum uyalı

 

İmanım hükümdar, benliğim esir,

Ehl-i Beyt’i sevdim, dediler kusur,

Kimisi korkak der, kimisi cesur,

Kurt ile koyunu yaydım yayalı.

 

“Bu Kızılbaş oldu, yunmaz” diyorlar,

“Kestiği haramdır, yenmez” diyorlar,

“Camiye mescide konmaz” diyorlar,

İmam Hüseyin’e uydum uyalı.

 

Çoğu, bende kağıt hüccet arıyor,

Hâl bilmeyen, dip dedemi soruyor,

Dostlar, ölümüme karar veriyor,

“SEFİL SELİMÎ’yem” dedim diyeli.

Cumhuriyet döneminden sonra, ülkemizin ekonomik ve sosyal yapısındaki gelişmeler, kitle iletişim araçlarının çeşitlenmesi, yazıdan, sözden görüntüye dönüşmesi ve yaygınlaşması halk ozanı geleneğine yeni işleyiş getirdi. Bu süreci yaşayan, yirminci yüzyıldan, yirmi birinci yüzyıla ulaşıp, her iki yüzyılın ozanı olarak damgasını vuran halk ozanından biri Şarkışlalı Âşık Sefil Selimî oldu.

Âşık Sefil Selimî, imkânları ölçüsünde toplumun sözcüsü, yol göstericisi, gözü, kulağı olabildi. Halk ve meslektaşları arasında aranılır, sayılır, sevilirdi.

Sefil Selimî, irticalen deyiş düzebilen, saz çalabilen, eserlerini geleneğe bağlı olarak ezgi yapıları içinde icra edebilen âşıktı. Halk şiirinin hem teknik, hem tema bütün türlerinin üst düzeyde şiirlerini söyledi.

Divandan koşmaya, maniden varsağıya, semaiden türküye, ilahiden nefese kadar halk şiirinin, tasavvuf şiirinin bütün dallarında eserler verdi.

Ve Sefil Selimî öldü Yeni yıla yılına iki gün kala.  Yine sessiz sessiz, yine alçak gönüllü. Oysa gerçek olanı; nehirlerin büyüğüdür sessiz akanı. Sorarsanız nedir diye Selimî’cesi; alçak gönüldür, gönüllerin en yücesi. Sefil Selimî’deydi, bu niteliklerin cümlesi. Birinci ölüm yılında sessiz sessiz anıldı. Gümbür gümbür sesini duymaya özlemliler yanıldı. Gerçek olan şu ki, Sefil Selimî’nin İrfan Okulu, kimsesiz kaldı.  Gönlüm isterdi ki, yirminci aramızdan maddi olarak ayrılışının yirminci yıl dönümünde hemşerileri ansaydı. Onun yeni yıl şiirinin bir okuyan olsaydı:

“Bir yaşımı daha aldı götürdü,

Size umut veren yeni yılbaşı.

Her canlıya başka hayat getirdi,

Arkamızdan vuran yeni yılbaşı.

 

Hiç kimsenin gözyaşına bakmıyor,

Bizi bıktırıyor, kendi bıkmıyor,

Niçin beynimizde şimşek çakmıyor,

Hepimizi yoran yeni yılbaşı.

 

Dün başka birine yarın da sana,

Hilesi oyunu ille de cana,

Kanım kaynamıyor katiyen ona,

Kalleş pusu karan yeni yılbaşı.

 

Kandırır aldatır Noel’i kutlar,

Azrail’i sesler kapını kitler,

Sefil Selimî’niz hırsından çatlar;

Ödümüzü yaran yeni yılbaşı.