Mehmet Şevket Eygi "din baronları" kavramını ilk kullandığında yer yerinden oynamıştı. Adeta bir kitap kadar şeyi tek cümlede toplamıştı o kavramla Mehmet Şevket Eygi. O kavramı, Türkiye'de "mütedeyyin kesim" denilince akla gelen tüm grupları, cemaatleri, siyasi organizasyonları yakından gözlemlemiş biri olarak "orotite" sayılan bir kişinin kullanması daha da anlamlıydı.
Bugün, o tanım yerini hakkıyla koruduğu gibi, yetersiz bile kalır oldu. Ortalık "ilahiyatçı" ya da "alim", "ulema", "hocaefendi" geçinen "paralel imam"lardan geçilmiyor. "Paralel" diyorum çünkü, aslını değil, "uydurma" olan dini empoze eden, ona göre hükümler vererek gündeme gelen bir güruh iyice ön plana çıktı.
Toplum, gittikçe artan, yaygınlaşan "çocuk istismarı"na karşı caydırıcı olabilmesi için "kimyasal hadım" dahil birçok cezayı tartışıyor. Devleti yönetenler de "yaşa göre kademeli şekilde artan ceza" formülü üzerinde çalışma yapıldığını duyuruyor.
Adam çıkmış, "fasafiso hoca" unvanıyla "6 yaşındaki çocukla evlenilebilir" diye fetva veriyor... Kendisine bir "paralel din" uydurmuş, o dinin "uleması" sıfatıyla sıraladığı "zırvalarına" da fetva diyor...
Bu fetvaya inananlar da çıkıyor. Ardından "nasıl olsa evlenilebilecek çağda" diyerek, daha ağzı süt kokan çocuğun ırzına geçebiliyor. Adana'da tecavüzcüsü ağzını kapattığı için çığlığı duyulamayan, ama o çığlığın basıncıyla kulak zarları patladığı için can veren bebeğin elleri yakasında olmayacak mı şimdi bu "çakma" ulemanın?
* * *
Bir başka kendinden menkul devrin profesörü, çıkmış ahkâm kesiyor: Camileri genelev yaptılar...
İşkembeden uydur uydur salla. Nasıl olsa yalanın, iftiranın, hatta toplumu kin ve nefrete sevk etmenin senin gibilere karşı bir yaptırımı yok. Yeter ki, bu ülkenin bir dönemini karalayabildiğin kadar karala... Çok da sıkışırsan, tıpkı "tarihçi" geçinen meczup gibi deli raporu alır cezadan kurtulursun. Yalanın her türlüsü mübah olduğu gibi, hilenin de her türlüsü mübah nasılsa senin gibilerin dünyasında.
"Yunan orduları Hilafet ordularıdır" fetvasını esas kabul edip, "Keşke Yunan galip gelseydi" diyebilecek kadar ileri gitmedi mi bu tipler? Sanki o yılları yaşamış gibi, hiç bir delili, belgesi, kaydı kuydu bulunmayan iddiaları "gerçek" gibi millete anlatıp, beyinleri zehirlemediler mi? Halen onların saçtığı mikropla iltihap kapmış beyinler mantar gibi üreyip, toplumda kin ve nefreti körüklemiyor mu? O bulaşıcı hastalığın pençesinde titreyen zavallılar, milyonların gözünün içine baka baka "Öldürecek olsak Cihangir'den, Nişantaşı'ndan, Etiler'den, Meclis'ten başlarız" diyebilecek kadar ileri gitmiyor mu?
Bu kafa ile, DEAŞ'ın, IŞİD'in, El Kaide'nin, Taliban'ın kafası arasında fark var mı? Fark yoksa, neden öbürleri "terör örgütü" de, bunlar "bizim çocuklar" olabiliyor? Nasıl oluyor da, her önüne gelen din adına saçma sapan, hatta sapkın fetvalar verebiliyor. Buna Diyanet İşleri Başkanlığı neden tavır koymuyor, çıkıp topluma "Böyle meczuplara kanmayın. Onlar din adamı değil, dinden beslenen İslâm'ın Sülün Osmanlarıdır" demiyor?
* * *
Eğer, böyle "uyduruk" kişiler çıkıp, din adına hükümler verebilecek ve toplumu peşlerinden sürükleme hakkına sahip olabilecekse, Diyanet İşleri Teşkilatı'na ne gerek var? Tıpkı şeker fabrikaları gibi Diyanet'i de özelleştirin, kamu bütçesi de rahatlasın.
Nasıl olsa, "paralel diyanet" haline gelmiş olan gruplar, halkın duygularını sömürerek, "infak" diyerek, "hizmet" diyerek, "talebe okutuyoruz" diyerek neredeyse Diyanet bütçesine yakın bir kaynağa ulaşmayı beceriyor. Hatta, öyle ileri götürmüşler ki işi, Beytullah'ta "infak" rantı kavgasına tutuşup, bastonlarla birbirlerinin kafaları kıracak kadar gözleri kararabiliyor... Dayak yiyen de "hocaefendi", dayak atan da "hocaefendi" unvanı taşıyor.
Kavgalarını, sözde "vaaz"larında, zikirlerinde ve sohbetlerinde de sürdürüyorlar. O ona, "sen kimsin lan" diyor, diğeri cevap veriyor: "Sahtekar, şaklaban..."
Biri yanmaz kefen satıyor, diğeri elini öpenin cennete gideceğini anlatıyor, bir diğeri dansöze para yerine "Maşaallah", "Elhamdülillah" sözcükleri yapıştırıyor.
Bir yandan rezalet rallisi yapıyorlar, diğer yandan insanların imanlarını tartıp, kimin dinli, kimin dinsiz olduğunu tayin ediyorlar...
Ayetleri çarpıtıyorlar, Hadis-i Şerif uyduruyorlar, "şeriat" diye, cahiliye döneminin saçmalıklarını yeniden uygulamaya sokmaya çalışıyorlar...
Kısaca, bir "paralel din" icad etmişler, bununla insanların inanç dünyasını allak bullak ediyor, toplumu da tekrar bir araya gelemeyecek kadar ayrıştırıp, düşmanlaştırıyorlar...
"Kayıt dışı" sadaka rantından kurdukları Alamut Kaleleri'nde "paralel din" icad edip, çocuklara tecavüzü normalleştiren, tecavüz edilmeyenlerin de beyinlerine iğfal ederek "dindar gözüken sapkınlar" ordusu üretenlere "dur" diyecek bir güç yok mu bu ülkede?
Fethullah Gülen'in 17/25'i, 15 Temmuz'u gibi musibetler mi gerekiyor gerçeği görmek için? Yoksa Alpaslan Kuytul gibi baltayı taşa vurmaları mı?