Cenap Şehabettin’i 13 Şubat 1934’de kaybetmiştik. 90. Ölüm yıldönümünde ondan söz etmeden geçmeye içim elvermedi. Kaldı ki, 1974 yılında ilk kitap çalışmam Cenap Şahabettin olmuştu. Arkasından diğer Servet-i Fünun şairleri birer kitabımın konusu olmuştu.

Cenap, Servet-i Fünun Edebiyatının Tevfik Fikret’den sonra ikinci adamı olarak tanınmıştı.  Gerçekte o, Fikret'ten daha çok kültürlüydü.

Bu konuda Nigar Hanım şöyle yazmıştı: “Bizi dilsizlikle, edebiyatsızlıkla suçlayan başka milletlere karşı iftiharla gösterilecek bir edebiyatımiz varsa o da Kemal'lerden Hamid'lerden sonra Edebiyat-ı Cedide'dir. O edebiyat cidden memleket için de iftihara layıktır. Şüphe yok. Mesela ne kadar nefis yazıyor Cenap Şehabeddin. Ben Cenab'ı, bir dakika durmam o seçkin şair Tevfik Fikret'e tercih ederim.”

Hüseyin Cahit ise, “Cenap, Bey, Avrupa'dan dönüşünde, Tevfik Fikret'in son derece üstün olan şiir istidadını Servet-i Fünun yolu ile Aşiyan'a kadar yükseltti.” demişti.

Zamanın birinci derecedeki şairini bugün tam anlamıyla tanımamamızın sebebi şiirlerini bir kitap halinde toplamamış bulunmasıydı. Cenab'ın şiirleri mecmua yaprakları arasında kalmıştı.

Tevfik Fikret'le Cenap arasındaki fark buydu. Fikret fırsat buldukça kitaplarını bastırmıştı.

Cenap Şehabettin’in en büyük özelliği aynı şeyleri devamlı değişik imajlarla anlatmaktaki ustalığıydı.  Bu onun üslubunu meydana getirmekteydi.

Anlamak için şu şiirini dikkatle okumak yeterli:

Vücud-ı fikrime bir şehper-i melek yapsam

Şeb-i elfaz u nur-ı hulyadan,

Per-i fikirimle havz-ı rüyadan

Alıp köpükleri zevkimce bir çiçek yapsam:

Benim bütün emelim buydu şiire başlarken...

Per-i fikrimdeki hayat-ı şebap

Şeb-i elfaz içinde oldu harap

Çıkarmadan yeni bir nağme târ-ı kafiyeden.

Bir bölümünü aldığımız şiir, Cenap Şehabettin’in üsluba ne kadar önem verdiğini bize anlatıyor. Şair düşüncelerini anlatmak için güçlük çektiğini, imaj yaratmak için çaba gösterdiğini söylüyor. Ona göre şiir monotonluktan kurtulmalı. Alçalıp yükselmeli, can veren heyecanlar katılmalıdır.

Çok gariptir ki, Cenap bir devirde yenilik taraftarı olduğu için dekadanlıkla suçlanırken, bir devir gelmiş gericilikle itham edilmiştir.

Sanatta hem yenilik tutkusunu hem muhafazakâr kişiliğini bir arada yaşattı. Önceleri şiirde yenilik peşinde koşarken, milli edebiyatın doğuşundan ve sade dil akımı ve hece vezni çığırının başlamasıyla o karşı çıktı, daha koyu Osmanlıcaya sarıldı. Hele aruz veznine bağlı kalması, Servet-i Fünun'a yapılan hücumların kendisine yönelmesine neden oldu.         Dilde ve mecazlarda yaptığı fazla alafranga şaşırtıcı terkiplerden dolayı, Ahmet Mithat Efendi tarafından kınanan o, 1911'den sonra Milli edebiyatçıların en fazla hücumuna uğrayan da yine o olmuştu.

Servet-i Fünun nesli daha çok tabiatın dış görünüşünü tasvir ettiler. Onları, dini ve felsefi konular ilgilendirmiyor, eşyanın rengine, şekline, hareketine ve sesine önem veriyorlardı. Bu nesil, batıda resim gibi şiir yazma peşinde olan Parnasyenlerle nesirlerini resim haline koyan (Gonkur) Goncourt'lar ve (Flober) Floubert'i örnek alıyorlardı.

Cenap, resim kadar musikiyi de seviyordu. Öyle ki, Cenap’ın şiirleri yalnız bir tablo değil aynı anda musikinin tatlı nağmeleriydi. İşte bu; şiiri resim ve musiki ile birleştirme endişesi yeni yeni kompozisyonların yaratılmasına neden oluyordu.

Cenap Şehabettin’in Tiryaki Sözlerinden de birkaç örnek vereyim:

+ Zekâsız kuvvet yıkabilir, fakat yapamaz.    

+ Haset, başkasının balını kendi ağzına zehir etmektir.

+ Akıl yaşta değil baştadır ama aklı başa yaş getirir.

+ Yalnız kendi nefsini düşünerek dost arayan hizmetçi arıyor demektir.

+ Kadın olsun kitap olsun, cildine aldanma, münderecatına bak…

Yarınki yazımda, Cehap Şehabettin’in şiir dünyasında bir gezinti yapacağız.