Boğazların itilaf devletlerine geçmesi, Bulgaristan ve Romanya’nın Almanlara katılması ihtimalini ortadan kaldırırdı.

Boğazların alınması halinde, Balkanlardaki durumunu düzeltmek için Almanlar Batı cephesinden,  Tuna boylarına kuvvet çekmek zorunda kalırlardı.

Önce, Çanakkale boğazına taarruz deniz ve kara kuvvetleriyle birlikte mi olsun yoksa yalnız denizden mi olsun tartışıldı. Sonunda deniz yoluyla hücumun yeterli olacağına karar verildi.

Ne var ki İngilizlerin, Fransızların küçümseyerek ile yaptıkları hesap, Türk’ün vatan sevgisine, iman dolu yüreğine uymamıştı.

Şimdi o günlere gidiyoruz: Diyor ki Halid Fahri Ozansoy:

“Sahillerde yavaş yavaş gün ağarmada.

Ufka düşmüş gülümseyen ince bir hilâl

Çanakkale önünde bir sefil “armada”

Ediyor top sesleriyle sükûtu ihlâl...”

 3 Kasım 1914 saat 06,50. İki İngiliz harp gemisi Ertuğrul ve Seddülbahir tabyalarını, iki Fransız harp gemisi de Kumkale ve Orhaniye tabyalarını 17 dakika süre ile bombalamışlardı. İlk şehitlerimizi vermiştik: Beş subay, seksen er...

Fransız ve İngiliz harp gemileri 19 Şubat günü saat 7.45’de boğaz önüne gelmişti.

“..Üç buçuk ay sonra / Fransız zırhlılarıyla güçlendirilen / İngiliz donanması / Yenilmez armada / Amiral Carden komutasında / Gelibolu önlerine geldi. / 19 Şubat sabahı / Beklemeden / Kulelere-tabyalara yöneldi.

Mehmet bakıyordu siperden / Uy anam.. / Bunlar / Ne kocaman gemilerdi... / Lord Nelson ürkünçtü / Queen Elisabeth bir devdi / Salıverdikleri duman / Kustukları alevdi... / Ama...

‘Çanakkale kapısı dardır, geçilmez...’

Parça parça olunur güllelerden şehit olunur / Kapı açılmaz. Açılmaz...”

 Düşman gemileri 12 saat boyunca Türk tabyalarını ateş altına almıştı.  25 Şubat günü daha fazla gemi ile Çanakkale Boğazı önüne gelen İngiliz ve Fransız Filosu, Orhaniye ve Ertuğrul tabyalarına ateş açmışlar, karşılık görünce susmak zorunda kalmışlardı.

26-27 Şubat günleri bazı düşman gemileri boğaza girmiş merkez tabyalarımızı ateş altına almışlardı Ancak başarı elde edemeden çekilmek zorunda kalmışlardı.  Düşman gemilerinin teşebbüsü 1,2,3,4,ve 12 Mart 1915 günlerinde sürmüş başarı kazanamamıştı.

“.....

Kalelerde dalgalanan al bayrakların

Üzerinde yıldızlar bir yığın inciye

Benziyor ki edecekler işleyip yarın

Parlak zafer çelengini Türk’e hediye.”

 İngiliz Amirali De Robeck (dö Robek) tüm deniz gücüyle boğazı zorlayarak

İstanbul’a ulaşmaya karar vermişti.

17 Mart 1915 günü Bozca Ada’da General Hamilton’un katıldığı bir toplantıda ertesi günü yapılacak deniz harekâtının planı görüşülmüştü.

Aynı günün akşamı Türk Donanmasına mensup Nusret Mayın Gemisi ise mayınlanmamış bulunan Karanlık Liman bölgesini mayınlamaya başlamıştı.

Girişte Boğazımız / Tümüyle savunmasız / Tabyalar yerle bir / Bugün yarın koca zırhlılar / Saldıracaklar / Kıyı tabyaları susmuş / Elimizde topu topu / 26 mayın var / Üstelik / Bunları döşeyeceğimiz koylar / Düşman gözetimi altında / Gerçek bu...

17-18 Mart gecesi / Nusret mayın gemisi / Karanlıktan yararlandı / Boğazın ağzına indi

Tophaneli Kaptan Yüzbaşı Hakkı / Torpil komutanı Nazmi / Mehmetler / Korkusuzdu-inançlıydı-metindi.

Görev önemliydi –buyruk kesindi / ‘Mayınlar döşenecek!’ / Mayınlar Karanlık Limana döşendi. / Her biri / 5,5 metre derinliğe sindi... ...”

 18 Mart 1915 sabahı İngiliz ve Fransız filoları, tam yolla ve büyük bir güven, kibir ve mağruriyet içinde boğaza girdiler.  Saat 8,30’da Anadolu ve Rumeli kıyılarındaki Türk tabyalarını bombalamaya başladılar. Sonra ne oldu ve Seyit Onbaşı’yı yarın anlatalım.