Sıradan bir gün yaşarken, bir anda yanağınıza çok şiddetli, elektrik çarpması gibi, bıçak saplanması gibi bir ağrı saplanabilir, aldığınız nefes bir anda kâbusa dönüşebilir. Daha önce adını dahi duymadığınız bir hastalıkla karşı karşıya kalabilirsiniz.

“Trigeminal nevralji;  delirten ağrı, intihar ağrısı” olarak da adlandırılan  böyle bir rahatsızlık ve insan hayatına aniden girebilir. Böyle bir ağrı bir anda geldiğinde, geriye ne düşünülecek herhangi bir şey ne de dayanılmaz ağrının korkunç hissi dışında, başka bir his kalır. Ağrının üç türü var. Çeneye, burun bölgesine ve göze vurabiliyor. En çok görüleni çeneye vuran ağrı ve bu diş ağrısıyla karıştırılabildiğinden, insanlar, teşhisin doğru konulamamasından dişlerini de kaybedebiliyor. İngiltere’de yaşayan Ann Eastman bu durumu yaşayanlardan biridir. Diş ağrısı olduğu düşünüldüğünden, dişlerini de kaybetmiştir. Ağrı, yüzüne saplandığında yaşadıklarını şöyle ifade ediyor; “Öylece orada duruyor avaz avaz bağırıyordum. İnanılmaz bir ağrıydı. Kocam ‘sus, komşular polis çağıracak’ diyordu.”

Bir anda çok kötü şeyler olabiliyor. Bir anda kalp krizleri, inmeler gelebiliyor. Bir anda bir doğal yıkım, binlerce insanı, yataklarında yakalayabiliyor. Binlerce insan terörist bir ülkenin saldırılarıyla çok kısa bir zaman dilimi içinde hayatını kaybedebiliyor. . Evet, hepsi gerçek ve çok üzücü. Gerçeklere katlanabilmenin güzel yollarından biriyle, şiirle devam edelim.  Orhan Veli’nin ünlü şiirini hatırlarsınız;

 Her şey birdenbire oldu.

Birdenbire vurdu gün ışığı yere; 

Gökyüzü birdenbire oldu; Mavi birdenbire.

Her şey birdenbire oldu;

Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;

Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire.

Yemiş birdenbire oldu.

Birdenbire,

Birdenbire;

Her şey birdenbire oldu.

Kız birdenbire, oğlan birdenbire;

Yollar, kırlar, kediler, insanlar…

Aşk birdenbire oldu,

Sevinç birdenbire.

Hayat çok narin, her an kırılabilecek, incecik billur bir vazo gibi ya da billur bir sürahi gibi. Hayat bir anda kırılabilir, bir anda her şey değişebilir. Yaptığımız her şeyi, o billur vazoyu taşıyarak yapıyoruz. Siz vazonuza ister rengarenk kır çiçekleri, ister bembeyaz güller, şakayıklar koyun, yahut sürahinize, kendi ellerinizle yaptığınız reyhan şerbetini, limonatayı doldurun. Billurdan hayat bir anda kırıldığında her şey yerlere saçılır. Cam kırıkları, toplamaya çalışanların ellerini ve gözlerini kanatır.

Elimizde her an tuzla buz olabilecek billur bir vazo taşırken, yarını yaşayıp yaşayamayacağımızı bilemezken, yarına dair büyük kaygılarla bugünü kaos ortamına dönüştürüyoruz çoğunlukla. Çok büyük zaman kaybı değil mi? Küçük hareketler, küçük dokunuşlarla bugünü güzelleştirmek, küçük mutluluklar yaratabilmek mümkün, henüz vazomuz kırılmamışken.

Billur vazomuz gibi; güzel, hassas, duyarlı insanlara da değinelim mi azıcık;

Kömür madenindeki kanaryanın hikâyesini duymuş muydunuz? Eskiden, madenciler madene inerken bir de kanarya kafesi indirirlermiş. Hassas, canım kanarya, insanın hissedemediği kötü havayı, metan gazını hisseder, ötmesi kesilir, kafesin içine düşüverirmiş. Madenciler de hemen dışarı çıkmaları gerektiğini anlarmış. Kanaryacık, madencinin hayatını, kendi hayatını kaybederek kurtarırmış.

 Hassas insanlar da kömür madenindeki kanarya gibidirler. Eğer ortamın gerilme ihtimali varsa, ilk onlar hissederler. Tatlara ve kokulara karşı hassastırlar. Stres seviyeleri yüksek olabilir, anksiyete geçirme ihtimalleri diğerlerine göre daha yüksek olabilir. Duyarlı insanlar, zor dünyada, hayatı kendileri için daha da zor eyleyip, birçok yükle ilerlemeye çalışırken, diğer tüm canlar için dünyayı güzelleştirirler. Sanatçılar onlardan çıkar, çünkü onlar hissederler.

Çocukları, yaş almışları, çiçekleri, ağaçları, hayvanları, doğayı seven insanlar, “ben ne badireler atlattım” der gibi, derin bir hüzünle bakan sokak köpeklerini seven insanlar, çantasında, belki bir yerde bir çocuğa denk gelirim diye; çikolata ya da şekerleme taşıyan insanlar, mahallesinde yeni açılan dükkandan, ihtiyacı olmamasına rağmen, siftah olsun diye alışveriş yapıp,” hayırlı uğurlu olsun” dileklerini ileten insanlar, haksızlık etmeyen, gönül kırmayan insanlar, konuşurken doğru sözcükleri seçebilen insanlar, empati yapabilen, halden anlayıp, dostun derdiyle hemhal olabilen insanlar, başkasının sırasına geçmeye çalışmayan insanlar, çöp kutusu bulana kadar çöpünü çantasında taşıyan insanlar, evde uyuyan biri varsa gürültü etmemeye çalışan insanlar, iyi ki varsınız. Billur vazoyu taşıyabildiğiniz sürece hayatı güzelleştirmeye devam edeceksiniz.