Aradan 85 yıl geçti. Şairlerimiz büyük bir içtenlikle, coşkuyla, cumhuriyetimizi dile getirmek için çaba göstermiş, birbirleriyle yarışmışlardı. Onun fani vücudunu toprağa vermiş olmanın üzüntüsünü dizelerinde dile getirdiler. Tesellimiz “Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar” kalacak olmasıydı. 

Bir 10 Kasım sabahı demiştim ki:

 Geçmişim geleceğimin rehberi;

Soylu ırkım gururumdur.

Baktıkça yüce tarihime!

Onurunun hazzını yaşayarak

Nice kahramanları görürüm, nice önderi,

Zaferleri ile destanlar yazdırmış,

Devirler açıp, kapayarak devirleri,

Adını anıtlara yazdırmış...

 

Atam!

Ulusumun kara bağrına,

Karabasanlar gibi çöken

Kara bahtını aklayışındır

Senin en kutlu zaferin! ..

Öyle bir zafer ki kuşkusuz,

Varlığımız senin eserin.

Sana sen deyişim, içtenliğimdendir katkısız,

Sana sen deyişim sevgimden!

Mete sensin, Bilge sensin, Selçuk sen.

Ceddim sende özleşmiş.

 

Sen günlere haftalara sığmazsın,

Sen ne ekimsin, ne kasım,

Ne nisansın, ne mayıssın.

Ne ağlama duvarımsın, ne yasım.

Hayatsın sürecek kuşaklar boyu...

Görevim değil seni anmak.

Görevim değil ardından gözyaşı akıtmak.

Seni yaşıyorum Atam,

Ülküm seni yaşatmak...

 Atatürk’ün kişiliğini anlatırken, kökleri tarihin en eski çağlarına  varan milli imajlarımız uyanmış, bir çok şiirde O, Oğuz Kağan’a, Bozkurta, Gök Tanrı’ya benzetilmişti. Samih Rıfat “Ya ölüm ya istiklâl” parolasını anlatırken diyor ki:

“Süngümü demir gibi ellerimle kavradım

Şanlara zaferlere yürüdüm adım adım.

Irkım doğudan koptu, dört bucakta savaştı;

Altaydan attığım ok, Alp dağlarını aştı!

....

Adımın biri Oğuz, biri Mustafa Kemal,

Irkımın istediği; Ya ölüm, ya istiklâl!”

 

Türk milleti Atatürk’ün kişiliğinde, kendi milli değerlerinin  en güzel, en canlı, en coşkulu ve anlamlı anlatımını buluyordu. Halk şairlerimiz de Cumhuriyet sevgisini, milli heyecanları ve öz duyguları ile bizlere sunuyorlardı.

Ardanuçlu Âşık Efkarî:

“Anadolumuzda yapılan yollar / Dikilen direkler, çekilen teller, / Yaptı köprülere o nurlu eller; / Vatana hizmeti cumhuriyetin.”

Çukurovalı Halk Ozanı Halil Karabulut:

“Medeniyet köşe köşe uzandı, / Güzel eserlerle her yer bezendi,/ Türklük benliğini tekrar kazandı? Takvim yenilendi, dil yenilendi.”

Şarkışlalı Âşık Sefil Selimî:

“İstiklâl ufkunda doğan güneşttir / Cihanın üstüne değen güneştir, / Kara taassubu boğan güneştir;/ Bugün Cumhuriyet, bugün Atatürk”

Âşık Gül Ahmet:

“Kurtardık vatanı can vere vere, / Hayattayken göremedim bir kere, / Cumhuriyet kelimesin kalplere/ Yazan sensin, sokan sensin Atatürk”

Âşık Şeref Taşlıova şöyle sesleniyor:

Biri bülbül oldu, birisi güldür,

Biri Anadolu, Biri Atatürk.

Biri sevgilidir, biri güzeldir,

Biri Anadolu, Biri Atatürk.

 

Biri arı oldu, birisi kovan,

Biri yaralının derdine derman,

Biri büyük asker, büyük kumandan,

Biri Anadolu, Biri Atatürk.

 

Biri örnek oldu bütün cihana,

Biri Türk milleti adına, ana,

Biri can adadı nazlı vatana,

Biri Anadolu, Biri Atatürk.

 

Biri kucaklayan, birisi saran,

Biri aranılan, birisi soran,

Biri kurtarılan, biri kurtaran,

Biri Anadolu, Biri Atatürk.

 

Biri savaş yaptı bizi kurtardı,

Biri bin bir türlü meyveler verdi,

Biri üzerine bir devlet kurdu,

Biri Anadolu, Biri Atatürk.

 

Biri bize kurdu cumhuriyeti,

Biri ecdadımın yurdu, cenneti,

Biri bize verdi bu hürriyeti,

Biri Anadolu, Biri Atatürk.

 

Biri insanlığa örnekler katar,

Biri bu ŞEREF’in kalbinde atar,

Biri birisinin bağrında yatar,

Biri Anadolu, Biri Atatürk.

Yalnız savaşı dile getirmedi şairler. Barışı da en güzel dizelerle dile getirdiler. Savaştan mutlu ama yorgun çıkanların duygularını şiirlerine aktardılar.

Bu şiirleri okurken, yıllar öncesinin var olma, yok olma arasındaki bıçak sırtındaki günlerinin coşkusunu yeniden yaşıyorum. İnanıyorum ki, bu şiirler yetişen gençlere Atatürk sevgisini aşılayan en etkili eğitim aracı olacak. O’nun bıraktığı emaneti, koruma, kollama için tutulan nöbetin kutsallığı bilincinin kazanılmasına katkı sağlayacak.