Boz atıyla gelen Hızır, kutsal elini, ihtiyacımız olan bir şeye sürdü mü, artık o şey bitip tükenmez olurmuş. Yüzümüze bir baksın, çok güzel ve sağlıklı olurmuşuz. Ayağını evimize atsa artık bolluktan, bereketten, şekerden yemişten geçilmezmiş. 

Anlatırdı anam: 

Yarı çavuş mahallesinde hani yeni genç yaşında üç çocuğu ile dul kalmış Sabriye Hanım var ya... İşte o, bir gün dut pekmezi kaynatırken, kapı çalmış. Açmış bakmış ki nur yüzlü bir ihtiyar: 

- Tanrı misafiriyim kızım, demiş. Hava dehşetli soğuk.  Dizlerimde derman kalmadı. Bu gece izin verirsen misafirin olurum. Erkenden çıkar giderim. 

Kadın, ne de olsa korkmuş, çocukları küçük... Tam "Başka kapıya biz senden daha yoksuluz!" diye cahillik edecekken, gözü ihtiyarın yüzüne ellerine takılmış: öyle bir aydınlık ki... Sabriye kadın, mutlu bir rüyaya geçmiş, sanki büyülenmiş gibi "buyur" etmiş ihtiyarı. 

Nesi var ki ikram edecek, fukara kadın çocukların önündeki çorbadan, pekmezden birer kepçe getirip, saç ekmeğiyle misafirinin önüne koymuş. İhtiyar onu yeyip: 

- Allah razı olsun, evinizden bet bereket eksilmesin! diye dua etmesi ile pekmezler, bulgurlar, unlar, yemişler, sinilerden, sepetlerden, çuvallardan nerdeyse taşmaya başlamış. 

Bir de üç çocuğunun yanağını okşamış mı sana, yanaklarda pembe pembe güller açılmış. Bir de kadının elini tutmuş mu sana, Sabriye hanımın bileğini artık kimse bükemiyormuş. Pek de fazla oturmadan: 

- Gam çekme kızım! Bu yavruları veren Allah büyütür. Sen çalış, ibadetini yap! Bu evin, bu çocukların yoksulluk yüzü görmeyecekler! deyip yürümüş. 

Geçtiği yerler, kıştan soğuktan sıyrılıp yemyeşil oluyormuş. Altın bahtlı Sabriye Hanım, ardından bakakalmış. Gelenin Hızır Aleyhisselâm olduğunu neden sonra anlamış ki sırr... Hızır Benli Boz'una binip ansızın kaybolurmuş derler. 

Bizim halk şiirimizde Noel'le ilgili hiçbir iz yoktur. Ama Hızır'la ilgili yüzlerce deyiş, türkü vardır. 

Elaman mürver huzura geldik
Yardım Eyle bize Bozatlı Hızır
Yüz sürüp yerlere yardım diledik
Yetiş yardım eyle Bozatlı Hızır

Seni seven canlar elini açmış
Hızır günü diye dua'ya durmuş
Nebilik, Velilik tek tek sana gelmiş
Yetiş yardım eyle Bozatlı Hızır

 Kemter Derviş diler özüne himmet
 Mahrum etme beni eyle mürüvvet
 Evliya, enbiyanın yüzü suyu hürmet
 Yetiş yardım eyle Bozatlı Hızır

Bizde bir yılbaşı kutlaması Nevruz bayramında yapılmakta... 

Türkler, güneşin Koç Burcuna girdiği gün olan "Nevruz"u, yani yeni günü, yılbaşı olarak kabul etmişlerdi. Hayvanlı Takvim'e göre, Hunlarda yılbaşının, ocak ile şubat arasında kutlandığı biliniyordu. Yine Türklerin bir dönemde kullandığı Celâli takvimde de 21 Mart günü, yılbaşıydı

Türkler, İslâmı benimsedikten sonra, hicrî takvimi kullanmışlardı,  yılbaşı 1 Muharrem günüydü. 1. Mahmut döneminde Rumî takvim kabul edilmiş ve yılbaşı 1 Mart olmuştu. 1917 yılından sonra Gregorius takvimine geçilmiş yılbaşı 1 Ocak olmuştu. 

Anadolu insanının ne hicrî, ne rumî, ne milâdî, ne musevî, ne celâli takvimlerle ilgisi yoktu.  Toplum hayatında "Balkan Harbi", "Seferberlik", "Erzincan Depremi" gibi iz bırakan olaylar bir bellek taşı olarak kabul edilir ve üzerine yıllar konulur, yıllar çıkarılırdı.  

Anadolu'da yılbaşı olarak kutlanan Kış Bayramları'nın temeli ak umutlardı. Kuzuların, yüz günde anasının karnında canlandığı, tüylerinin çıkmaya başladığına inanılırdı. Bu Ocak ayının onbeşi ile yirmisi arasına rastlardı. Anadolu'da yüzyıllardan beri sevgi ve hoşgörü ortamında birlikte yaşadığımız Hristiyanların yortuları da bu günlerdeydi. Kutlamalar birbirine karışırmış. 

Yarın edebiyat dünyamızda yılbaşı gezentisi yapacağız.