Kimine göre "Hisar Ekolu", kimine göre Hisar Dergisi kurucu şairlerinin ana  ilkelerinden biri kökü mazide ati olmaktı. Yani geçmişi inkar etmeden geleceğe yönelmeyi prensip edinmişlerdi. Kökü mazide ati olma sözü nereden çıkmıştı. Elbette bilenlerimiz çoktur. Ama az da olsa bilmeyenler için yazmak istiyorum: 
 Bu gün ölümünün 55. Yıldönümünde andığımız Yahya  Kemal'i kendi döneminde eleştirenlerin birçoğu onun yeteneğini, bilgisini, içtenliğini kabul ederken, geçmişte kaldığını düşünerek bu yönünü eleştirirlerdi.  Ziya Gökalp onun Osmanlı tarih ve kültürüne düşkünlüğünü îmâ ederek şöyle eleştirmişti:

"Harâbîsin harâbâtî değilsin,
Gözün mazîdedir âtî değilsin!"

Bu eleştiriye Yahya Kemal'in şöyle cevap vermişti: 

"Ne harâbî ne harâbâtîyim,
Kökü mazîde olan âtîyim!"

 Ziya Gökalp'in sözlerine doğaçlama verdiği cevap bizlere büyük şairin köklerini mâzînin engin derinliklerine salarak (âtîye) geleceğe değerli düşünceler ve özlemler aktardığını göstermekteydi. 

Yahya Kemal, 1884 yılında Üsküp'te doğdu. Asıl adı Ahmed Agâh'tı. İstanbul Vefa Lisesi'nden mezun oldu. Başlangıçta    Sultan II. Abdülhamit yönetimine karşı muhaliflerin safında yer alarak Paris'e kaçtı. Dokuz yıl kaldı. Fransız edebiyatını ve edebiyatçılarını yakından tanıma imkânı buldu. Onlardan etkilendi. Bir ara Nev-Yunanî bir şiirin peşine düştü. Doğu Dilleri Okulu'na devam ederek Arapça ve Farsça'sını geliştirdi. Divan şiiri üzerinde yoğunlaştı. 1913 yılında İstanbul'a döndü. Darüşşafaka, Medresetü'l-Vâizin ve Darülfünûn'da Tarih ve Edebiyat dersleri okuttu. Gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Lozan Konferansı'na katıldı. 1923'te Urfa milletvekili seçildi. Çeşitli ülkelerde diplomatik görevler alarak Türkiye'yi temsil etti. Yozgat, Tekirdağ ve İstanbul milletvekilliği yaptı. Pakistan büyükelçiliği görevinde  iken emekli oldu (1949) ve yurda döndü. Tedavi için Paris'e gitti. 1 Kasım 1958'de yaşamını yitirdi. Hiç şüphe yok ki Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en büyük temsilcilerinden biriydi. Esernleri şunlardı:  
Kendi Gök Kubbemiz (1961), Eski Şiirin Rüzgârıyla (1962), Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe   Söyleyiş (1963), Bitmemiş Şiirler.
Rahmet ve saygıyla anarken, ondan iki şiir ve iki nükte aktaracağım: 

SESSİZ GEMİ

 Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
 Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

 Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
 Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

 Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
 Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

 Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
 Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!

 Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
 Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

 Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
 Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.

RİNDLERİN AKŞAMI

Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç
Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç 

Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle

Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasından güneş doğmayan büyük kapıdan

Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece
Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince

Ya şevk içinde harap ol, ya aşk içinde gönül
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül

Yeni neslin meşhur şair ve meşhur ressamı , Yahya Kemal'e sordu:
- Ne dersin üstad?. Resim mi yapayım şiir mi yazayım?.
- Resim yap, resim!
- Fakat siz benim tablolarımı görmediniz ki.
- Evet tablolarını görmedim ama, yazılarını gördüm!

İsmail habib, yahya kemal'e sordu:
- Üstad, Cumhuriyet'teki "Yahya kemalde içkinin şiiri" başlıklı yazımı okudunuz mu?
- Gördüm!
- Nasıl buldunuz?
- Yanlış!
- Neresi?
- Başlığı... "Yahya Kemal'de içkinin şiiri" değil, "Yahya Kemal'de şiirin içkisi" olacaktı!