Ülkenin en iyi okullarından mezun olan pırıl pırıl gençlerimiz, gittikleri ülkelerin de en iyi okullarından kabul alarak, daha iyi bir gelecek için, hak ettiği insani yaşam koşullarına kavuşabilmek için gidiyorlar.

Belki bir kısmı eğitimini tamamladıktan sonra ülkesine geri dönmeyi planlıyordur. Ama büyük bir çoğunluk dönmemek üzere gidiyor. İnsan kendini iyi, rahat, özgür hissetmediği yerde, değer görmediği yerde vatanı da olsa duramıyor. Dönmemek üzere gidenlerin çoğu, gidebilmeyi başarmış olmanın memnuniyetinin yanı sıra, eminim buruk bir hisle de gidiyor. Çünkü onlar da biliyor ki; Vatanımız bizim büyük evimizdir, kalemizdir, özgür olduğumuz yerdir. Ya da özgür olmamız gereken yerdir. İnsan nereye giderse gitsin en çok evinde iyi hisseder, iyi hissetmek ister, tarihimiz, ailemiz, sevdiklerimiz, değerlerimiz, köklerimiz buradadır. İşte burukluk hissi bundandır.

Tek başına kapıyı çekip çıkmak gibi bir his bu. Sanki uğurlayanınız yokmuş gibi, biraz da yalnızlığa doğru gitmek gibi. Kolay kararlar değil elbette bunlar. İnsan bir yere giderken bir yerden de gidiyor. Ya da bir şeyi seçmek, başka bir şeyden de “vazgeçmeyi seçmek” anlamına geliyor. Gelecekleriyle ilgili hayati seçimler yapmak zorunda kalıyor gençlerimiz.

Gidenlerin bir kısmı ise yurt dışında tüm olanakları ellerinin altında hazır bulmuyor. Büyük bir çoğunluk ciddi bir mücadele vermek zorunda kalıyor. Buna rağmen gidiyorlar.

Bir yayında, Dublin’e giden mesleği gazetecilik olan bir genci dinlemiştim. Ülkesini, sevdiklerini, ana dilini konuştukları insanları bırakıp, küçücük odalarda ya da dairelerde yaşayarak, başka bir dilde yabancılara kendini anlatmaya çalışarak, bir yaşam kurmaya uğraştıklarını anlatıyordu. Kendisi Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden birinden mezun olmuş, mesleği gazetecilik ama Dublin’de bir market çalışanı olarak hayatına devam ediyor. Buna rağmen mutlu olduğunu, değer gördüğünü, ihtiyaçlarını karşılayabildiğini, tatil planı yapabildiğini anlatıyordu.

Mühendisler, doktorlar, bilim insanları, üniversite mezunları derken, artık lise mezunları da, yurtdışına gidiyor.. Önceki yıllarda ağırlıklı olarak üniversite mezunu gençlerimiz yüksek lisans yapmak ya da çalışmak üzere giderken bugün lise mezunu gençlerimiz de ülkeden gidiyorlar.

Hayat pahalılığı, gelecek kaygısı, güvensizlik ve daha bir çok neden beyin göçünü tetikliyor. Beyin göçü nedir? Kısa tanımı şu şekilde; yetiştirilmesi için büyük kaynak gerektiren veya yetiştiği halde ilgisizlik ve olanaksızlık nedeniyle bilim insanı, hekim, mühendis gibi vasıflı insan gücünün daha gelişmiş bir ülkeye dönmemek üzere göç etmesi. Bir isim tamlaması da insanı böyle üzebiliyor işte, beyin göçü..

Yapılan bazı araştırmalardan küçük bir bölüm paylaşmak istiyorum sizinle. Özel Alman Lisesi 2010 yılında 129 mezun vermiş. Mezunlardan 87’si Türkiye’de kalmış, 42’si yurtdışına gitmiş. 2022’de ise 117 mezundan yalnızca 2’si Türkiye’de kalmış. Diğer köklü devlet liselerinde ve diğer özel liselerde de durum farklı değil. Örneğin İstanbul Erkek Lisesi’nden geçen yıl 100 öğrenci yurt dışına gitmiş, 49 öğrenci burada kalmış. Bazı okullar her yıl açtıkları YKS kursunu kaldırmış, öğrenciler yurt dışını tercih ettiği için. Özellikle 2010 sonrasında çok ciddi bir beyin göçü sorunu var. Üstelik te bugün, döviz kurunun yüksekliği sebebiyle 2010 yılına kıyasla gitmek daha da zorlaşmışken. Bugün gelinen noktayı gördüğümüzde durup düşünmeden edemiyoruz.

Türkiye A Milli Kadın Voleybol Takımı’mızın dünya şampiyonu oluşu, ülkemizin adını “dünyanın bir numarası” olarak yazdırışı, kendilerinin döktüğü sevinç gözyaşlarının heyecanına, aynı duyguyla kapılıp bizim de göz yaşımızın akışı, duyduğumuz sevinç ve gurur, bunların hepsi aynı büyük evin insanı oluşumuzdan.

Dünyanın neresinde olursak olalım. Bu büyük evde olan biten her şey bizimle ilgili olacak. Bu ülkede iyi bir şey olduğunda sevineceğiz, bu ülkede bir acı yaşandığında, o acının sızısı bizim yüreğimizi kanatacak.

Gidenlerin, arkasını unutmaması dileğiyle...