Kasım ayı birçok partinin yerel seçimde aday adaylarını değerlendireceği ve hatta bazı yerlerde adaylarını açıklayacağı bir ay. Bazı partiler, bu süreci Ocak ayına kadar uzatmakta kararlı. Siyaset kulislerinde "aday toto" gittikçe hız kazanıyor, bundan kulağı delik gazeteciler de etkilenip isimler üzerinde spekülasyon yapıyor. Kimin nereden aday gösterileceği konusunda fikir yürütmeyi seven arkadaşlara daha önce de "Sürprizlere hazır olun" demiştim. Mesela, MHP'nin Melih Gökçek ismini gündeme getireceği kimin aklına gelirdi ki!.. Ya da Bedrettin Dalan adını medya kulislerine sufle edip gündemde kısa süreli yer alacağını. Bunun daha  ilerisi de gerçekleşir yakında. Birileri CHP'nin İstanbul adayı olarak Ali Müfit Gürtuna'nın adını ortaya atıp tartışmaya açarsa hiç şaşırmayın.

Kılıçdaroğlu ve ekibi de sürprizler hazırlıyor büyükşehir ve ilçelerde. Ama en büyük sürprizi bence Cumhurbaşkanı Erdoğan yapacak. AK Parti teşkilatlarına seslendiği birkaç konuşmasında ısrarla şu cümleleri sarfetti Cumhurbaşkanı:
"Seçim döneminde kimse 'Bu benim yakınımdır, bu benim şuyumdur' diye bize aday teklifiyle gelmesin. Ondan sonra ters yüz edilirse de kusura bakmasınlar."

Erdoğan, liyakat ve ehliyet vurgusunu çok daha sık yapıyor konuşmalarında. "Birikimi ve projeleriyle hizmet etmeye uygunluk arz etmesi şartıyla "AK Parti'nin kapıları herkese açık" diyerek büyük bir davet çıkarıyor bugüne kadar partiden uzak durmuş isim ve kesimlere. Cumhurbaşkanlığı Kabinesi'ne yaptığı atamalarda da benzer bir kriteri uyguladığı için kendisini "ehil" ve "layık" görenleri cesaretlendiriyor bu sözler. Sürprizler olacak yani...

Peki, Erdoğan sürpriz yapacak ama neden sık sık "kibir, gurur abidesi" veya "halka tepeden bakan" ifadelerini kullanıyor sizce?
Tamam, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a danışmanları ve yakın çevresinin aktardığı bazı bilgiler var ama onlar da sınırlı. Erdoğan'ın, sokakta tam anlamıyla neler olup bittiğinden haberdar olduğunu zannetmiyorum. Bazı şeyleri çok geç öğreniyor ya da görüyor ama iş işten geçmiş oluyor. 
Mesela; İstanbul'da dikey yapılaşma, vahşi betonlaşma ve şehre yapılan ihanet... Zeytinburnu'ndaki 16/9 kuleleri inşaatı devam ederken şehrin silüetine hançer gibi saplanacağı bilmiyor muydu imar iznini verenler? Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "yıkın" talimatına rağmen Zeytinburnu Belediyesi'nin yıkım ihalesi açıp, buna da "tek firma" şartı koymasının yıkmamak için özel kurgulanmış olduğunu, ipe un serildiğini Cumhurbaşkanı Erdoğan'a aktaran oldu mu zamanında? Sanmıyorum... O pahalı projeden konut alan AK Partili siyasetçilerin çoğunun esamisi okunmuyor bugün farkında mısınız? "Nereden buldun" diye sorulmuyor ama uzak tutuluyor parti yönetiminden.

İstanbul'da AK Parti'nin seçimle ilgili en önemli handikapı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan, İBB'ye, ilçe belediyelerine kadar "imar uygulamaları" olacak. "Taşı toprağı altın" denilen İstanbul'dan bir arsa almak, birçok insanın en büyük hayaliydi bir dönemler. Özellikle bugün "varoş" denilen yerler fakir fukaranın "alın teri", "el nasırı" ve "uykusuz geceleri" ile alınmış arsalardan oluşuyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, olmadı İBB, o da olmazsa ilçe belediyesi değişik imar uygulamalarıyla bu arsaların üzerine kurulmuş hayalleri yerle yeksan ediyor. Gerek "riskli alan" kararı, gerekse "rezerv yapı alanı" kararı İstanbul'da milyonlarca insanın canını yakıyor. İlçe belediyelerinin uygulamaları da cabası.
Mesela "kentsel dönüşüm" adı altında geliştirilen projelerle 50 yıl önce kurulmuş semtler darmadağın ediliyor. "Ne yani kentsel dönüşüm yapılmasın mı?" diyenleri daha şimdiden duyar gibiyim. Kraldan fazla kralcı davranıp, her mızrağa çuval uydurma görevini üstlenenler elbette böyle diyecek. Tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan'a herşeyi olduğu gibi yansıtmayanlar gibi... Kentsel dönüşüm elbette olmalı, hatta olmalıydı ve bugüne kadar tamamlanmalıydı. Fakat unutmayalım ki; "dönüşüm" konusu olan binaların çoğu yine bugünkü siyasi yapının hakim olduğu dönemde yapıldı. 

Mesela Bağcılar...

Bugün Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı, Feyzullah Kıyıklık'ın imzasıyla yapılan binaları yıkıp yeniden yapmakla övünüyor. Ama bir caddenin sağına 3 kat sınırı koyuyor, tam karşısına da 10 kata kadar izin veriyor... Bir yerde 500 metrekare sınırı koyuyor, diğer yanda 70 metrekareye inşaat izni veriyor. Ne garip değil mi? Birçok ilçe de aynı durumda. AK parti kurmaylarının gözden kaçırdığı ya da özellikle görmezden geldiği "imar işleri"nin çok can yakacağı gerçeğini kabul etmeleri gerekiyor artık.

Dedim ya; İstanbul'da gecesini gündüzünü, çocukları dahil tüm ailenin alın terini, rızkını bir "arsa"ya yatırmış olanların umutlarını elinden alıp bir de onlardan oy beklemek pek mantıklı gelmiyor bana...