Ertuğrul faciasının filmiyle Türk-Japon dostluğu dramatik bir şekilde yeniden hatırlandı. İstanbul'da çalıştığı rehabilitasyon merkezinde çalışan Japon Miki Oshita, bu dostluğu Ertuğrul'la sınırlı bırakmamış ve ebru sanatını öğrenerek ilk ebru sergisini açmak için hazırlığa başlamış.

İnsanlar, devletler ve toplumlar arasında, dostlukların kurulmasında çok yönlü faktörler önemli rol oynar. Türkiye ile Japonya dostluğunun bu günlere gelmesinde Ertuğrul Fırkateyni faciası önemli bir rol oynasa da, daha sonraki zaman dilimlerinde kültür, sanat ve spor alanlarında atılan ortak adımların, bu dostluğu daha da güçlendirdiği ve sürekli hale getirdiği muhakkaktır. Ebru Sanatçısı Miki Oshita da, iki ülke ve insanları arasında, kültürel dostluk köprüleri kuran, bir Türk dostu Japon hanım. Oshita, çalıştığı rehabilitasyon merkezinin yoğunluk ve yorgunluğunu, üzerinden atabilmek için, zaman zaman seyahat ettiği ülkelerden birisi de Türkiye'dir. İlk kez 15 yıl önce turist geldiği bu ülkede, daha sonra yaşamak üzere ve çok sevdiği İstanbul şehrinde bulur kendisini. 6 yıldır, İstanbul'da yaşayan sanatçı, ders aldığı Ebru Sanatkarı Hikmet Barutçugil ile birlikte, Üsküdar'daki Ebristan'da ebru çalışmalarını sürdürüyor. İlk sergisini Nisan ayında açacak ve el emeği, göz nuru ebru eserlerinin, sanatseverler ile buluşturacak olan Oshita, Ebru Sanatını, yılda bir kez, yıllık izin için gittiği Japonya'da engelliler ile terapi amaçlı olarak, buluşuyor. İstanbul'a geldikten ve yaşamaya başladıktan sonra, çok geniş ve uçsuz bucaksız bir derya olarak ifade ettiği Ebru Sanatına başlaması ile hayata, olaylara ve insanlara bakışında, çok yönlü gelişmeleri yaşadığını anlatan Japon sanatçımızın, Türkiye, İstanbul ile Ebru sanatı hakkındaki duygularını, tespit ve düşüncelerini birlikte okuyacağız.

STRES VE YORGUNLUK, BENİ BU ÜLKEYE GETİRDİ

Türkiye'ye ilk ne zaman ve hangi amaç ile geldiniz?

Türkiye'ye ilk kez turist olarak 15 yıl önce gelmiştim. Aslında, bazı olumsuz görünen olayların ardından, güzelliklere adım atılır ya, işte benim Türkiye'ye gelmem, İstanbul'da yaşamaya başlamam da öyle oldu diyebilirim. Osaka'da, zihinsel ve bedensel engelliler rehabilitasyon merkezinde, yardımcı olarak görev yapıyordum. Bulunduğunuz mekan ve görev nedeni ile bir hayli yorgunluk ve sitres ile başbaşa kalabiliyorsunuz. Bu nedenle stres ve yorgunluklarımdan kurtulabilmek için, zaman zaman seyahatler ediyordum. Türkiye'ye de, bu gezilerim sırasında ilk kez geldim. Aslında, Türkiye kadar, konuşulan köklü bir dil olan Türkçe'yi de bir hayli merak ediyordum ve ilk iş olarak, Türkçe kursuna gittim ve öğrenmeye başladım.

Ebru Sanatı ve Hikmet (Barutçugil) Hocam ile tanışmamın başlangıç noktaları, daha 15 yıl öncesine kadar uzanıyor. İlk kez yıllar önce, turist olarak gelmiştim bu güzel ülkeye.

Türkiye ve Türkler ile ilgili, kültürleri, tarihleri, sanatları, ve müzikleri ile ilgili ne biliyordunuz?

Türkiye'ye gelmeden önce, sadece Türkiye'nin, İpek Yolu'nun son noktası olduğunu biliyordum. Çocukluğumdan beri, Japonya'nın Nara adlı şehirden başlayan, İpek Yolu'nun, son yeri olarak Türkiye'yi hayal ediyordum. Türklerin, çok köklü bir tarihleri ve medeniyetleri olduğunu biliyordum ama maalesef sanat ve müzikleri ile ilgili bir bilgim yoktu. Bunun ne büyük bir eksiklik olduğunu ise, her bir köşesi adeta tarih, sanat ve kültür merkez olan Türkiye'ye geldiğim zaman çok daha iyi anladım.

GÜZELLİKLER, SU ÜZERİNE YAPILMIŞ GÜL İLE BAŞLADI

Ebru Sanatı ile ilk karşılaşmanız nasıl oldu?

Ebru Sanatı ve Hikmet (Barutçugil) Hocam ile tanışmamın başlangıç noktaları, daha 15 yıl öncesine kadar uzanıyor. İlk kez yıllar önce, turist olarak gelmiştim bu güzel ülkeye. Ebru Sanatı ile ilk karşılaşmam, İstanbul'da yaşayan bir arkadaşımın evindeki bir gül tablosuna olan ilgim ile başladı diyebilirim. 'Bu nedir? Resim gibi ama sanki başka bir teknik ile yapılmış gibi?' diye sordum. Arkadaşım da bana, çok eski bir Türk Sanatı, Ebru olduğunu söyledi. Ben de nasıl yapıldığını sormam, üzerine 'Su üzerine yapılan, resim' diyerek cevap verdi. Duvarda gördüğüm o gül de, arkadaşımın 'su üzerindeki' resim, cümlesi de çok ilgimi çekti ve internetten araştırdım. İlk kez o zaman, internetten yaptığım araştırma sırasında Hikmet Barutçugil Hocam ile karşılaştım. Sonra Hikmet Hocanın, ders verdiği Üsküdar'daki Ebristan'da 8 ay, Ebru kursu aldım. Bu arada, Ebru kursuna devam ederken, geleneksel Japon Sanatı olan Suminagashi'nin de güzelliğini farketmiş oldum. Özellikle belirtmek isterim ki; Hikmet ve Barutçugil Hocam, insan olarak, dost olarak, aile olarak ve hoca olarak gerçekten çok özel ve kıymetli bir insan. Birçok insan için de öyleler. Ama onlar ile birlikte olmasaydım, ben Türkiye'de iş bulabilmem, çalışabilmem, çok sevdiğim sanatım ile olabilmem, belki mümkün olamayacaktı. Bu nedenle Hocama ve sevgili eşi Füsun Hanıma, çok teşekkür ediyorum.

Ebru'dan başka, hangi Türk sanatları ilginizi çekiyor?

Türk sanatlarının her biri ayrı güzellikler içeriyor ve daha da ilginci, bu sanatların birçoğunu, aynı anda yapabilmek, öğrenebilmek ya da bir eser içinde farklı sanatları birlikte kullanabilmek mümkün. Bu çok güzel, anlamlı bir çalışma. Yani bir eserde hat, ebru, tezhib vb bir çok sanatı görebildiğiniz gibi, sanatkarların kabiliyet, estetik ve ruh güzelliklerini de, aynı eserde görebiliyorsunuz. Ben ilk kez Ebru sanatını gördüm ve sevdim ama daha sonra da Hat ve Minyatür Sanatını tanıdım. Her bir sanat ayrı güzellikler alemine kapılar açıyor. Ancak Ebru sanatında, karar kılmamdaki esas ana faktör, çok kısa bir sürede sonuç alabiliyorsunuz, elbette çok çalışmanız gerekiyor ama...

Ebru teknesinin başında, neler hissediyorsunuz? Ebru'nun, size ve hayatınıza ne gibi katkıları oldu?

Bununla birlikte, Ebru yaparken beni en çok etkileyen yönü, başlamadan önce, planladığınız gibi gitmemesi, ebru teknesinde olmasını hayal ettiğiniz ebru ile bittikten sonra ortaya çıkan ebru, çok farklı olabiliyor. Ebru sanatı ile meşgul olmaya başladıktan sonra, çok daha pozitif bir insan oldum, hayata, olaylara ve insanlara daha olumlu olarak bakıyorum ve değerlendirebiliyorum. Daha sabırlı olmayı, hayatta yaşananların, bana bağlı olmadığını ve olanı olduğu gibi kabullenmeyi öğrendim ki, bu da çok güzel bir gelişme bir insan için. Mesela daha pozitif biri oldum.

İSTANBUL'U ÇOK SEVİYOR VE ÇOK ÖZLÜYORUM

Hangi şehirleri gezdiniz? Sizi en çok etkileyen şehirler, hangileri oldu?

Türkiye gerçekten çok güzel bir ülke. Hani derler ya, her bir yanı cennetten köşe diye, aynen öyle. İstanbul başlıbaşına bir güzel şehir. Kaç medeniyet bu şehirde, yaşamış ve 8 bin beşyüz yıllık bir mirasın sahibi bu güzel şehir. Şu anda aklıma gelen şehirler arasında Ankara, İzmir, Malatya, Pamukkale, Kapadokya, Fatsa, Edirne, Mardin, Diyarbakır, Gaziantep, Hasankeyf, Nemrut Dağı, Tokat ve Bursa'yı, gezdim ama her bölgesi ayrı bir güzelliklere sahip, cennet bir ülke.

İstanbul'da olmak ve yaşamak nasıl bir duygu?

İstanbul'da olmak çok güzel. Çünkü çocukluğumdaki hayal içinde yaşıyorum. Mesela Osaka'ya, senede bir kez gidiyorum ama 2 hafta geçmeden, İstanbul'u özlüyorum. İstanbul'u, Üsküdar'ı, Kızkalesi'ni, Ayasofya ve Sultanahmet civarını çok seviyorum. Çünkü İstanbul, tarih, kültür, sanat, müzik merkezi olduğu kadar, insanları ile dostlukları ile de çok özel bir şehir. Müziği, çayı ve yemekleri, mantı ve kısır da benim favorilerim arasında. Sonra insanların sıcak kanlı ve misafirperver olmaları da bu şehri farklı ve özellikli kılıyor.

TÜRKLER, ÇOK KÖKLÜ VE ÇOK YÖNLÜ BİR KÜLTÜRE SAHİPLER

Türk Kültürü ve Müziği hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Bu çok özel ülkenin, sadece tarihi ve turistik mekanları değil, tarihi şahsiyetleri de, her zaman ilgimi çekti. Mesela Yumiko Kase adlı Japon arkadaşım, (Hz) Mevlana'yı çok seviyor ve Onun hakkında kitap yazdı. Yunus Emre (Hz) hakkında bir belgesel filmi TRT de izlemiştim. Bu büyük insanların, eserleri ile hayata, insana bakışları çok ilgimi çekiyor. Bugün onların eserlerine ve düşüncelerine, bütün insanlığın çok ihtiyacı var. Türk Müziği ile Japon Müziği'nin benzer yönleri var. Özellikle Orta Asya (Türkistan) Müzikleri ile Japon Müziği arasında benzerlikler çok. Burada yaşamaya başladıktan sonra tabii ki, Türk Müziği de ilgi sahalarım arasına girdi. Mesela İncesaz'ı severim. Ebru yaparken, müzik dinlemek beni farklı dünyalara götürüyor o zaman da Ebru teknesinden çıkan ebrular da daha farklı ve güzel oluyor.

Türk ve Japon insanları ve kültürleri arasında benzerlikler var mı acaba.. varsa nelerdir?

Elbette benzerlikler var. Büyüklere saygı, küçüklere sevgi,. Evde bizde de babanın sözü geçer. Eve girerken ayakkabıları çıkartıyoruz. Sonra Japonlar da, Türkler gibi hayata olumlu bakarlar. İnsani özelliklerini daima korumaya, yaşamaya ve paylaşmaya gayret ederler. Türkiye'de de, benzer hayat tarzı ve davranışları olan insanları görüyorum. Ama özellikle yaşlı olan insanlar, 'Bizim zamanımızda, nasıl bir edeb, saygı, nezaket vardı ama şimdi nerde?' deseler de, (Japonya'da da benzer değişiklikler yaşanıyor) yine de bu ülke ve insanları gerçekten çok özel ve değerli insanlar.

Yunus Emre (Hz) hakkında bir belgesel filmi TRT de izlemiştim. Bu büyük insanların, eserleri ile hayata, insana bakışları çok ilgimi çekiyor. Bugün onların eserlerine ve düşüncelerine, bütün insanlığın çok ihtiyacı var. Türk Müziği ile Japon Müziği'nin benzer yönleri var. Özellikle Orta Asya (Türkistan) Müzikleri ile Japon Müziği arasında benzerlikler çok. Burada yaşamaya başladıktan sonra tabii ki, Türk Müziği de ilgi sahalarım arasına girdi. Mesela İncesaz'ı severim.

Ben ilk kez Ebru sanatını gördüm ve sevdim ama daha sonra da Hat ve Minyatür Sanatını tanıdım. Her bir sanat ayrı güzellikler alemine kapılar açıyor. Ancak Ebru sanatında, karar kılmamdaki esas ana faktör, çok kısa bir sürede sonuç alabiliyorsunuz, elbette çok çalışmanız gerekiyor ama... Ebru sanatı ile meşgul olmaya başladıktan sonra, çok daha pozitif bir insan oldum, hayata, olaylara ve insanlara daha olumlu olarak bakıyorum ve değerlendirebiliyorum.

BİR FACİA BAZEN DOSTLUKLARIN KURULMASINA NEDEN DE OLABİLİR

Ertuğrul Faciası ile ilgili neler biliyorsunuz? Filmi izlediniz mi? Bu olay Japonya da nasıl algılanıyor?

Ertuğrul Faciası aslında, çok üzücü bir olay. Bundan 1890 yılında yaşanmış olan bu üzücü olayı, bir çok Japon gibi ben de duymuştum. Zaten o kazanın olduğu bölge bizim yaşadığımız şehire yakındı. O acı ama Türk Japon Dostluğunun başlamasına ve yaşamasına sebep olan facianın, filminin İstanbul'da sinemalarda gösterime girmesi, inanıyorum ki, bu iki ülke arasındaki dostluğu daha da güçlendirecek ve kültürel yakınlaşmalara neden olacaktır. Filmdeki yüzbaşının ebru yapıyor olması, filmi benim için daha da anlamlı kıldı.

MİKİ OSHİTA KİMDİR?

Japonya Osaka şehrinde dünyaya geldi. Japonya, Osaka Otani Üniversitesi Edebiyat Bölümü'nden mezun oldu. Japon Devleti'nden Engellilere Yardım Ehliyetine sahip olarak, yaklaşık 10 yıl engellilerin rehabilitasyonu için, yardımcı olarak çalıştı. Çocukluğundan beri Türkiye' ye ilgi duyan ve Suminagashi (Japon geleneksel sanatı) ile benzerlikleri olan Ebru Sanatı'nı öğrenmek için Türkiye'ye geldi. Ankara Üniversitesi TÖMER'de okuyarak, Türkçesini geliştirdi. Japonca öğretme ehliyetine sahip olan Oshita, İstanbul'da yaşamaya başladı. 5 seneden bu yana, Üsküdar'daki Ebristan' da, Ebru Sanatkarı Hikmet Barutçugil'den, Ebru öğrenmeye devam etmektedir. Bunun yanı sıra, Japonya'da engeli çocuklarla terapi olarak, Ebru çalışmalarını sürdürmektedir.